Önce merkezi olarak okunan ezan sesi duyuldu. Belli ki, sabah namazının vakti yaklaşıyordu.
Merkezi ezanın bitmek üzere olduğu, okunan ezanın ‘Allahu ekber, Allahu ekber’ cümleleri ile belli olmaya başladı. O anda da ana cadde üzerinde bulunan apartmanlarının birinin mescidinin müezzini ezanı okumaya başladı.
Zaten, eskisi gibi dakikalarda ezan sesi duyulmuyordu.
**
Namazın ardından televizyonda belgesel kanalını izlemeye koyuldum. Büyük Kedilerin Günlüğü’nde Afrika Aslanları’nın yaşam mücadelesine tanık oluyordu. Defalarca izlememe rağmen bu tür belgeseller oldum olası hoşuma giderdi.
Tıpkı merhum Kemal Sunal’ın yaşayan büyük komedyenlerden Şener Şen ile birlikte oynadığı ve klasikleşen Davaro, Şalvar Davası, Kibar Feyzo, Çöpcüler Kralı, Tosun Paşa filmleri gibi… Bu filmleri de defalarca izlesem bıkmıyorum. Ama sabahın erken saatlerinde, henüz güneşin yeryüzünü aydınlatma görevini ‘ay’dan devralmaya başladığı saatlerde bu filmleri yayımlayan televizyon kanalları da bulunmuyor ya da ben bilemiyorum.
Bu yüzden belgesel takılıyorum.
Eğer, istediği belgesel türleri yoksa da spor kanallarının yayımladığı daha önce oynanmış futbol müsabakalarını izliyorum.
**
Pazar günü de yine belgesel izliyordum, sabahın erken saatlerinde.
Dalmışım ya da yerel tabirle ‘mızganmışım’ sökendiğim (yaslandığım) koltukta. Bu saatlerde işine gitmeye çalışan insanların araç seslerini duyuyordum. Hatta zaman zaman insanların birbirine seslendiklerini de duyuyordum.
Öğleye doğru çarşıya çıkmayı, otomobille biraz dolaşmayı hatta uzun zamandır uğramadığım yerlere (eski mahallem Tekke’ye) ziyaretler planlıyordum.
Sehpanın üzerinde duran telefonun titreşimi kendime döndürdü beni. Telefona uzandığımda arayan bizim Muzaffer’di; selam ve hatır sorma faslının ardından “Hadi bakalım Akif, in aşağı köşeye…” dedi. “Hayırdır hocam, daha erken değil mi?” dediğimde “Yok yok, Hasan abi geliyor. Andırın’a gideceğiz. Nasılsa bugün Pazar, beraber gidelim. Hem değişik bir gün olur!” önerisine “Tamam Muzaffer abi, beş dakkaya ordayım” karşılığını verdim.
Hemencecik yerimden kalkıp, abdest tazeledim ve giyiniverdim, dışarı çıkmak için. ‘Andırın yayla yerdir, soğuk olabilir’ düşüncesiyle de kabanımı da yanıma alıp çıkmak üzere kapıya yöneldiğimde eşim seslendi; “Kahvaltı etmeden mi çıkıyorsun…” diye. “Evet gülüm. Kahvaltı etmiyorum. Muzaffer abi, Hasan abi… Birlikte kahvaltı edeceğiz” cevabını verdiğimde, “İlaçlarını unutma. Aç karnına ilacın var mı yanında, al şunları yanına…” dedi
Beş-on dakikada hazır olup aşağıya indim.
**
Muzaffer ile buluşup Hasan abiyi beklemeye başladık.
“Hoş-beş, üzümün kilosu onbeş sohbeti”nin ardından Andırın’da oynanacak olan Andırın Yeşildağspor – Kümbetspor arasındaki Büyükler Ligi Birinci Küme müsabakası öncesi değerlendirmeler yaptık. Kimin daha iyi olduğu, kimin daha avantajlı olduğu, hangi skorun kime ne getireceği kime ne götüreceği… En önemlisi de, günün güzel geçme temennisinde bulunduk.
Hasan abinin gelmesi ile de Kümbetspor kafilesinin toplanacağı ASKF Aslan Yıldırım Tesislerine yöneldik. Toplanma yerine geçmeden önce Hasan abi mahallesindeki bakkal-marketten tereyağ-bal-ekmek temin etti. Kafilenin sabah kahvaltısının menüsü hazırdı yani… Tesislere vardığımızda kafilenin bir kısmının gelmiş, bir kısmının da henüz gelmemiş olduğunu gördük.
Bekleyişimiz uzun sürmedi zaten, kısa sürede diğer sporcular da yetiştiler. Kahvaltıdan sonra da ben, Muzaffer abi ve Hasan abinin yeğeni Galip ve Hasan abi, Hasan abinin aracına yöneldik. Diğer sporcular da başlarındaki yönetici Ahmet kaptan ile ayrı bir araca bindiler. Bu arada, kendi araçları ile giden birkaç ekip te vardı…
Kayseri Çevre Yolu’ndan Andırın Dönemecine kadar, günün maçı ile ilgili değerlendirmeler yaptık. Andırın yol ayrımından itibaren de kentin genel görünümünü, ülkenin son halini konuşmaya başladık. Eskilerden anılar anlattı Hasan abi. Ben de bir taraftan Muzaffer abiyi kızdırmanın hesaplarını yapıyordum ve sürekli Galatasaray üzerinden gitmeye başladım. En sonunda “Yahu beni kızdırma ben senden büyüğüm, önüne bak…” diye kızdı Muzaffer abi.
Tabi bu arada Başkonuş rampası bitmiş, inişe geçtiğimiz yerdeki çeşmeye de ulaşmıştık. Hasan abi, “Burada bir çeşme olacak” derken, çeşmenin karşısında durduk ve araçtan inerek çeşmeye doğru yöneldik. Bir iki avuç su içip, temiz havayı içimize çektiğimizde dilimizde hala akşam oynanacak olan Fener ve ertesi gün oynanacak Cimbom maçları vardı…
Bir saati aşkın bir zaman dilimi içerisinde ilçeye ulaştık. Tufanpaşa Mahallesi İnişdibi Mevkiinde yapılan yeni spor tesislerine ulaştığımızda ‘gıcır gıcır’ cıncık gibi bir saha, insanın içini ısıtan bir görüntü, güzel bir hava vardı… Bizim tabirimizle maç oynamak için ideal bir ortamdı. Bizim, Kebapçı Ali’nin kardeşi Fatih’in düdük çalacağı maçta yardımcılıkları da Bertizli Zekeriya ile bizim eski gazeteci Mustafa yapacaktı. Gözlemci de Hamdi hocaydı…
**
Sahanın incelenmesi, hakemlerin ve oyuncuların ısınması, seyircilerin yavaş yavaş yerlerini almasına kadar uzadı… Maç başlamasına yakın Andırın’ın başkanı ‘dost insan’ İbrahim abi “Gelin tribünde izleyelim.. Hem orada çay da var…” deyince yönümüzü tribünlere çevirdik. Hemen her yaştan insanlar tribünlerdeydi. Bir coşku vardı. Sanırsınız ki, ev sahibi ekip şampiyonluk maçına çıkıyor. Hava öyle bir havaydı.
Biz tribünlerdeki yerimizi alıp, İbrahim abinin getirdiği çayları yudumlarken de Fatih maçın başlama düdüğünü öttürdü. Tribünler kızılca kıyamete büründü.. Bir coşku, bir coşku ki anlatmaya kelimeler yetmez. Takımlarını motive etmeye çalışan Andırınlı futbolseverler, Kümbetli futbolcuların futbol içerisinde var olan sertliğine de zaman zaman aşırı tepkiler vermeye başladılar. Kimileri ayakta duramıyor, var gücüyle tezahürat ediyordu seyircilerin…
Henüz ilk 20 dakika geride kalırken Kümbet’in geliştirdiği bir atakta Andırın’ın savunma oyuncuları topu uzaklaştırdığı anda da ev sahibi ekibin kontratağa geçmesi bir oldu ve bu atakta ev sahibi ekip beklediği gole kavuştu. Andırın 1-0 öne geçerken, hem sahadaki futbolcuların hem de tribündeki seyircilerin coşkusu bütünleşmişti. Golün ardından skor üstünlüğünü sağlayan ev sahibi ekip daha kontrollü bir oyun sergilerken, konuk takım ise bir an önce eşitliği sağlamak için gayrete büründü.
Bir o kalede, bir bu kalede heyecan yaşanırken; hakemin kararları da seyircinin kapsama alanına girmişti. Bu arada kendisini iyiden iyiye sahadaki mücadele kaptıran Andırınlı kimi futbolseverler, bir hakeme, bir rakip oyuncuya, bir kendi oyuncusuna hoş olmayan sözler söylemeye başladılar.
**
İlk yarının ev sahibi ekibin 1-0’lık üstünlüğü ile tamamladığını duyuran düdüğü çalan Fatih, yardımcıları ile birlikte soyunma odasına yönelirken ev sahibi ve konuk ekip te kendi soyunma odalarına 15 dakikalık istirahat için gittiler.
Biz de tribündeki yerimizden kalktık. Seyyar çaycıdan aldığımız birer bardak çay ile yolumuzu saha içine dönderdik. Hasan abi kendi soyunma odasına giderken, ben de görevlilerle konuşmaya başladım. Sahayla ilgili teknik bilgiler alırken, çevreyle ilgili de önerilerde bulunduk. Onların ne düşündüğünü sorduk. Bu arada İbrahim abi de gözden kayboldu, sanırım o da kendi soyunma odasına taktik için gitmişti.
**
İstirahat bitmiş, ikinci yarı için hazırlıklar başlamıştı. Ben de saha içindeki görevlilerin bulunduğu orta kulübeye yöneldim.
İkinci yarının başlaması ile birlikte konuk ekibin üstünlüğü ortaya çıktı. Kümbet, ani gelişen bir atakta önce beraberlik golünü buldu çok geçmeden de bulduğu bir serbest atışta kendini öne geçiren gole imza attı. Kümbet’in tecrübeli ve yetenekli ayakları oyunda üstünlüğü eline geçirdi. Bu arada, Andırın’dan Mehmet Kürtül’ü izlemek ayrı bir zevkti. Tıpkı gençliğindeki gibi bir futbol resitali izletiyordu ama arkadaşları kendisine ayak uydurmakta zorlanıyordu.
Maçın 90 dakikası konuk ekibin 2-1 üstünlüğü ile tamamlandı ancak hakem Fatih, oyunun oynanmayan süresi olarak 4 dakika işaret etti. Bu oyunun en az 4 dakika daha oynanacağını gösteriyordu. Bu gelişme karşısında skor üstünlüğü bulunan Kümbet, iyiden iyiye savunmaya çekilirken, Andırın da var gücüyle beraberlik için koşturuyordu. Müsabaka süresinin son dakikasında önce Andırın kalesi bir tehlike atlattı. Kümbet’in forvet elemanları bu atakta topu kaleye sokabilse, durum 3-1 olacaktı. Ama o top kaleye girmedi ve döndü Kümbet kalesinde gol oldu. Bu Andırın için beraberlik demekti.
Geri kalan sürede gol olmadı. İyi bir futbol vardı. Güzel bir hava vardı ama güzel olmayan gelişmeler de gördük saha içerisinde.
Andırın’ın kalecisi İrfan, hoş olmayan bir eğitimciye yakışmayan tavırlar ortaya koydu. Söyledikleri biz duymamış olduk. Aynı şekilde Kümbet’in tecrübeli isimlerinden Harun da maç içinde zaman zaman tahriklere varan görüntü sergiledi. Ama İrfan, çok haddini aştı. Geçen sezon futsal müsabakasında da aynı görüntüyü sergileyen İrfan’ın bu görüntüsü hem kendisine, hem de takımına zarar veriyor. Gelecek nesillere hoş olmayan örnekler teşkil ediyor.
**
Müsabakanın sonundaki gerginlik, güvenlik güçlerinin üstün gayreti; iki takımın sağduyulu yöneticisi, futbolcularının sayesinde amacı fazla gelişmeden sona erdi. Ama geride kırılan kalpler vardı. İki takım oyuncuları, hakemler ve görevliler sahayı terk ettiğinde gerçek olan sadece maçın sonucuydu.
Haşdırın’da kendimize bir balık ziyafeti verdik. Ve sonrasında da evimize dönmek üzere yola çıktık.
Kahramanmaraş’ta geldiğimizde güzel bir günü geride bırakmıştık.
Bana düşen sadece herkese teşekkür etmek olacak.