Burada bir terslik yok mu? “barış” kelimesine yüklenen anlam nedir sizce? Yoksa birileri gene algı yöneterek, teröriste “Sınır dışına çıkma karşılığında” verilecek tavizlerin altyapısını mı oluşturuyor dersiniz? Tüm bunları da herkes için karşı çıkılması mümkün olmayan sihirli “Barış” kelimesi ile gizlemek mi istiyorlar acaba?
Türkiye’de bir şeyler oluyor da, Türk Milleti bu olan bitenden habersiz galiba. İster kabul edin isterse kabul etmeyin süreç hakkındaki en doğru bilgiyi gene BDP yetkililerinden ve PKK elebaşlarından alıyoruz. Halkı ikna ile görevli Akil insanlar da dâhil, hiç kimse üzerinde pazarlık edilen şeyin ne olduğunu, ya da neyin karşılığında terörist örgüte ne taviz veriliyor bilmiyor. Bilinen tek şey, Sayın Cumhurbaşkanının “iyi şeyler oluyor” sözü ile Sayın Başbakanın “kimse ile pazarlık yapmıyoruz” sözü.
Sayın Başbakan galiba doğru söylüyor, pazarlık falan da yok süreçte. PKK istiyor, AKP Hükümeti’de gereğini yapıyor. Zira terör örgütü sözcüsünün basına düşen hiçbir talebi karşılıksız kalmadı. AKİL adamlar heyetinin oluşturulması, Hakikatleri Araştırma Komisyonunun kurulması, 21 Mart Diyarbakır Nevruz kutlamalarında, PKK paçavralarının ve terörist başının posterlerinin meydanlar elden ele dolaşması, teröristlerin platformda halka propaganda yapması, Öcalan’ın video klipinin halka gösterilmesi ve ilgililer hakkında hiçbir cezai kovuşturma başlatılmaması bunlara ilk akla gelen örnekler.
Sayın Başbakan sürecin başında teröristlere “silahlarınızı bırakın yada gömün ülkeyi terke edin biz size bir şey yapmayacağız” demişti. Ama Karayılan “silah bırakmıyoruz, önce silahlarımızla sınır dışına çıkacağız, sonra hükümet kanunlarda ve anayasada gerekli düzenlemeleri yapacak, akabinde Öcalan’da dâhil hepimiz özgürleşeceğiz, isteyenlerimiz ülkede siyaset yapacak, isteyenlerimiz gazete köşesi yazacak” şeklinde açıklamalarda bulunuyor. Hangisinin geçerli olduğunu artık kamuoyu biliyor herhalde.
Terör örgütünün sözcüsü en çok da artık PKK ya terör örgütü denmesini “bu barış dili değil” diyerek eleştiriyor, teröriste örgüt sözcüsü “gerilla” derken, örgütün de terörist listesinden çıkması gerektiğini iddia ediyor. AB ne yapıyor? O da süreci takip edip, müzakereleri yorumluyor ve teröriste “aktivist” , örgüte de “ sivil toplum örgütü” diyor. Hükümet kanadından aksi yönde bir açıklama duydunuz mu? Hayır. En azından ben duymadım.
Eşkıya başı Karayılan Türkiye’yi tehdit de ediyor; “geri çekilen gerillalarımıza güvenlik güçleri müdahale edecek olursa geri çekilme derhal duracak, misli ile mukabele edeceğiz” diyor, ama kimsede tık yok.
Karayılan; Anayasa ve yasalarda gerekli düzenlemeler yapılmasını takip edeceğiz, “Türkiye’de yaşayan herkese Türk Milleti deseler kabul mu edeceğiz?...” “…Biz bir çözüm oluşturulsun diye sınır dışına çekiliyoruz. Elbette kimse teslim olmuyor yani, bir insan bile teslim olmuyor…” gibi bizim olmazsa olmazlarımız var diyor; ortalık gene suskun !!! Aksini söyleyen bir yetkili gene yok.
Sayın Başbakan’ın hilafına; Yurdu terk ederken silahı yanında götürüp, Kuzey Irak’tan Türkiye’yi izleyeceğiz, verilen sözler yerine gelmez ise yeniden savaşmaya başlarız diyorlar tık yok.
Apo dahil herkesin özgürleşeceği bir sürecin pratiğe geçirilmesi olmazsa olmazımızdır diyorlar tık yok.
Karayılan; Türkiye’ye “Kuzey Kürdistan” diyor, hükümetin hiçbir üyesinden tık çıkmıyor.
Karayılan’ın “ … Artık Kürtler mücadeleyi kazanmıştır, müzakere sürüyor, müzakere Öcalan ile MIT arasında değil, ‘Öcalan ile Türkiye arasında’...” diye başladığı konuşmasının devamında, Kürtler statü kazanmıştır bundan geri dönüş olmayacaktır, Kürt halkı kimliksiz ve statüsüz yaşayamayacak bir noktaya gelmiştir diyor, kimse; neyin müzakeresi? nedir bu statü demediği gibi bu konuda tek bir kelime bile etmiyor.
Selahattin Demirtaş ise iyice zıvanadan çıkmış, o da Sayın Başbakana akıl veriyor; “bölünmeye karşı önerimiz özerklik” diyor, gene tık yok.
Terörist sözcüsünün dediklerini bir kenara koyduk, ya AKİL diye millete gönderilen bazı aklı evvellere ne demeli? “halk Öcalan’ın özgürleşmesini istiyor”, “PKK’nın dediklerini yapmazsanız, barış sürecine çelme takarsanız, AVM’lerde bombalar patlar, şehitler gelir, ölümler olur” diyor, Türk Bayrağını tahrik olarak değerlendiren Akiller var ama yetkililerden gene bir tek bir ses yok.
Fakat; “40.000 insanımızın ölümünden sorumlu teröristlerin elini kolunu sallayarak ülke dışına çıkmasına müsaade edemezsiniz, onlar suç işlemişlerdir, cezalarını çekmeden gidemezler, ettikleri yanlarına kar kalamaz” diyen Sayın Bahçeli’ye hükümetin malum korosu hep bir ağızdan “siz kan üzerinden siyaset yapıyorsunuz, barışı istemiyorsunuz, barış olursa partiniz siyasetten silinecek “ demekten de imtina etmiyor. Malum koro, MHP için toplumda itibarsızlaştırma operasyonu yapıyor ve algı yöneterek sürece destek oluşturmaya çalışıyor.
Süreç yalakalarının en sık tekrarladığı şey de; “Kaç aydır insan ölmüyor, Kaç aydır şehit cenazesi gelmiyor, Kaç aydır karakol basılmıyor, Kaç aydır mayın patlamıyor, Kaç aydır metropoller bombalanmıyor, Kaç aydır gözü yaşlı analar ve babalar biricik evlatlarının tabutu başında, çaresiz ve gönülsüz bir teslimiyet içinde ‘vatan sağ olsun’ diye ünlemiyor.”
Sayın Başbakan; bunca rezalet dolu açıklamalara hiçbir cevap vermeden suskunluğu tercih etmeniz bize “sükût ikrardan gelir” sözünü hatırlatıyor, MHP’nin, Türk Milliyetçilerinin ve Vatanperverlerin “eşkıyaya ne tür tavizler verildi” sorusunu sorma hakkı vardır ve bu sorunun cevabını da vermek zorundasınız.
Tüm bu yaşananlardan sonra, sormak istiyorum; Vicdan ve ahlak sahibi siyasetçiler, aydınlar, bilim adamları, akil adamlar bu sürecin goygoyculuğunu yapabilirler mi? Asla yapamazlar. Eğer bunu yapıyorlarsa, Türk Milleti bunu bir ihanet olarak değerlendirecek, bunun bedelini de er yada geç ödetecektir. Yazımı büyük halk ozanı “OZAN ARİF’in bir deyişi ile sonlandırmak istiyorum; Allaha emanet olun diyorum.
Bu millet oy verdi biraz utanın
Nedir be çektiği sizden vatanın,
Türkiye’de Türk’ü topa tutanın,
Geni bu milletin geni olamaz.
İslamiyet ruhun, Türklük bedenin,
“diyene ırkçılık isnat edenin”
Ve Türk’e bu denli garez güdenin,
Kanı asla Türk’ün kanı olamaz.