Önce bir Kahramanmaraş fıkrası (Kahramanmaraş Fıkraları, 2012, Ünal Kalay) nakledelim:
İmirballı’nın biri, bir adama güneşe nereden gidileceğini sorar.
Adam, İmirballı’ya:
“Be kardeşim güneşe hiç gidilir mi, yanarsın vallahi!” deyince İmirballı, adama bilmiş bilmiş bakar ve der ki:
“Arkadaş! Sen de bizi deli belledin herhalde, ikindi serinliğinde gideceğiz.”
**
İşte size soru.
Cevabını nasıl verirseniz verin.
İster “Evet, mahkûmuz!” deyin, isterseniz “Hayır, mahkûm değiliz” deyin.
Fark eden bir şey olmaz.
Çünkü her iki cevap aynı kapıya çıkıyor: Biz bu idarecilerle ya seve seve yaşayacağız, ya da sevmeye sevmeye.
**
Seçim sistemi değişmedikçe iktidarda hangi parti olursa olsun, değişen sadece ‘değişimi istiyoruz’un rol üstlenenleri değişir.
Takke düşer, kel görünür.
Takkesi düşmeden, kimin kel olduğunu göreceksiniz ki?
**
Soru şu: Biz böyle idarecilere mahkûm muyuz?
Başımızı iki elimizin arasına alıp ta düşünmek gerek. Ya da takkeyi kafamızdan çıkarıp “Ayağını sıcak tut, başını serin… Düşünme öyle derin derin…” üslubunu takınalım.
**
Aklıma düştü de bir Kahramanmaraş fıkrası nakledelim (merhum avukat Metin Şirikçi’nin Metince 1 adlı kitabından):
Haşim Ağa çok renkli biridir.
Pınarbaşı’nda kayısı bahçesi vardı. Maraş tabiriyle erik bahçesidir. Adına “cik cik bahçesi” denir. Bahçeye girenlerden nasıl para alacağını bir türlü çözememiş. Nihayet bahçenin önüne kantar koymuş. Girerken tartıyor, çıkarken tartıyor; aradaki farkın fiyatını istiyormuş.
Hoca uşaklarından (fazla zeki olan) bazıları bahçeye girerken şalvarını ceketini ceplerine taş doldurmuş, içeri girince boşaltmış. Bol bol yemiş, bahçeden çıkarken tartılmış:
Tam on kilo eksik.
Haşim:
“Ulan! Yediğinizi çıkardığınıza sayalım. Eksik gelmenize ne diyelim!” diye basmış kahkahayı.
**
Göreve başladıkları gün karar almak için adeta “fırtına olan” valiler, zaman içerisinde bize katılıp uyumaya devam ediyor.
Gerektiğinde ortaya çıkıp, tevdi edilen görevleri yerine getirirler.
Dün ‘ben bunları sevmem’ diyen belediye başkanları, yarın sevmem dediklerinin en önde gideni oluyor.
Ya ya ya… Şa şa şa… Başkanım, başkanım çok yaşa.
Ben ‘boş oturan memuru istemem’ diyen daire müdürleri, zaman içerisinde kendisi de boş oturan memurlar sınıfına dâhil oluyor.
Zaten memur dediydi: Ulan bizim müdür de yaman adam ha…
Camilerde, sohbetlerde, vaazlarda “kardeşlikten bahseden” müftüler, şehit cenazelerinde basını hedef gösterirler.
Hadi be sende aynı anadan, aynı babadan bile değiliz.
**
Soru şu: Biz böyle idarecilere mahkûm muyuz?
Benim cevabım, “Evet, mahkûmuz…”
Ama siz, “Hayır, değiliz…” tercihini kullanabilirsiniz.
**
Yağmur mevsiminde, yürüyüş yoluna kane kırığı-kum (yani tartan) döktüren zihniyet bu memlekette yaşıyor.
Akşam tartanı yürüyüş yoluna döktürüyorlar, gece yağmur yağıyor.
Haydi yallah… Sen sağ ben selamet.
Tabi, kane kırıkları gidiyor, kum kalıyor.
Ne modernlik ama!
Kentin paralarını çarçur etmenin başka yolu da olsa gerekir.
**
Geçen yıl büyük bir şaşaa ile kaldırım taşlarını değiştirmeye başladık, Kahramanmaraş’ta.
Gerekçesi daha modern kaldırımlara kavuşmak.
Ama daha üzerinden bir yıl geçmeyen kaldırım taşlarının yerinden oynamaya başladığını da görmeye başladık.
İnanmayan, Kıbrıs Meydanı’ndan Ulu Cami’ye doğru yolun sağından gitsinler.
**
Vallahi bir fırka daha size, buyurun (Kahramanmaraş Fıkraları, 2012, Ünal Kalay):
Köyün birinde mırtık (kuş besleyen, uçuran kişi) M., Köy İhtiyar Heyeti’ne kendisinin kullandığı tek oyla aza seçilir.
Ertesi gün balkonda hanımına getirttiği yastığa yaslanıp yaptırdığı kahveyi içerken böbürlene böbürlene pencereden dışarıdaki köylülerini izlemektedir.
Hanımı kocasındaki şişkinliği fark eder ve sorar:
“Ne var, ne oluyor?”
Adam dışarıda çalışan köylülerini göstererek der ki:
“Dün ben de onlar gibi boz bir adamdım. Onu düşünüyorum.”
**
Soru şu: Biz böyle idarecilere mahkûm muyuz?
Evet, bana göre mahkûmuz.
Size göre olmayabilir tabii!
**
Kahramanmaraş Valiliği, Fiziksel Aktivite ve Hareketli Yaşam Kurulu, geçen Pazar günü Kapıçam’da bir aktivite düzenledi.
“Doğa İle İç İçe Fiziksel Aktivite”si.
Verilen bilgiye göre, bakın aktivitede kimler var?
Vali yardımcıları Mustafa Anteplioğlu ve Dr. Erkan Bulgan.
İl Sağlık Müdürü Dr. M. İlker Çitil.
Çok sayıda daire amiri, aileleriyle birlikte geniş bir katılım oluşturmuş.
Namıkkemal’dan bakkal Memmet Emmi yok, Nahırönü’nden berber Halefendi yok, Düvenönü’nden tenekeci İlbaham yok.
Tekke’den kasap Gadir yok, Sakarya’dan çörekçi Ehmet yok.
**
Dikkatinizi bir noktaya çekiyorum:
Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü’nden sorumlu vali yardımcısı Dr. Erkan Bulgan, bu etkinlikte şunları söylemiş:
“Fiziksel olarak aktif olarak varız ve toplumu da yanımızda görmek istiyoruz.
7'den 70'e herkesin spor yapacağı alanlar var.
İnsanlarımız bunu ihtiyaç haline getirsinler istiyoruz”
Öyle ya, kendileri vali yardımcılarıdır.
Amatör bir takımla antrenman için Batıpark Sahası’na gidip de “Bugün Valilik turnuvası var, antrenmanlar iptal” bildirisi ile karşılaştı mı?
Ya da İstiklal Mahallesi’ndeki semt sahasına gidip de kapıları kapalı buldu mu?
**
Dikkatinizi bir başka noktaya çekiyorum:
Kahramanmaraş’ta İl Özel İdaresispor diye bir kulüp vardı, resmiyette hala var ama artık fiiliyatta yok.
Neden yok?
Üstelik İl Genel Meclisi Başkanı Mustafa Özsoy, yıllarca Ferhuşspor’da başkanlık yapmış, amatör spor kulüpleri federasyonunda yöneticilik yapmış bir isim.
Özel İdare Genel Sekreterliği’ni vekâleten yürüten vali yardımcısı Servet Güngör de bildiğimiz kadarı ile sporu seven bir isim.
Fırsat buldukça futbol oynadığını biliyoruz.
Ama İl Özel İdaresispor artık yok.
**
Uzun yıllar önce Polisgücü diye de bir kulüp vardı.
O uzun yıllar önce yaşanan bir takım tatsızlıktan dolayı dönemin polis müdürleri tarafından takım lağvedilmişti.
Geçen yıllarda, iki sezon önce yeniden kuruldu Polisgücü…
Üstelik te büyük bir iddia ile.
İkinci kümedeki ilk sezonunda şampiyon olurken de üst düzey yöneticiler takımlarını tel örgülerin içine kadar girerek izlediler.
Destek verdiler.
Ama bu sezon, birinci kümenin bitmesini beklemeden ligden çekildiler.
Gerekçesi yok.
**
Uzun yıllar sporun içerisinde görev alınca, insanın farklı düşünesi geliyor.
Neyse…
Spor konusunu bir başka zamana bırakalım, isterseniz de sorumuzu yenileyelim: Biz böyle idarecilere mahkûm muyuz?
Evet, evet… Mahkûmuz.
**
Trafikçiler bazen çok yoğun çalışıyorlar.
Park yasağına uymayan ya da park ihlali yapan araçların fotoğraflarını çekerek araçları çekiyorlar.
Çalışma yapıldığı gün söz konusu cadde ya da sokaklarda trafik akışı çok rahat.
Yayalar “Hele şükür, trafikçiler de varmış…” diyor.
Ama ertesi gün “aynı hamam aynı tas”
O cadde ya da sokak yine gelişigüzel park edilmiş araçlarla dolu.
Kaldırım işgali had safhada ama kimin umurunda ki?
**
Belediye, halkın spor yapması için yürüyüş yolu yapmış.
Yapmış ta korumasını bir türlü gerçekleştiremiyor.
Geçenlerde yürüyüş yolu yeniden düzenlenmeye başlandı. Kaldırım taşları, bordürleri yeniden döşendi.
Hatta yürüyüş bölümündeki tartanlarda yeniden konuldu.
Ama gelin görün ki, yol üzerindeki bazı marketler hemen ya kalın saçlarla ya da toprakla yürüyüş yolunu engellemeye başladılar.
Halen de engelliyorlar.
Ama kimsenin bunlarla ilgilendiği yok.
**
Soru bu ya: Biz böyle idarecilere mahkûm muyuz?
Bana göre mahkûmuz, size göre olmayabilir.
**
Takıldığım bir başka konu var.
Hoşgörün.
Önceki gün bir otobüs durağında reklâm gördüm.
AK Parti İl Başkanlığına aday olan Ahmet Arıkan’ın reklâmı.
İbare şu:
“Kahramanmaraş Değişimden Yana”
Ahmet Arıkan, halen AK Parti’nin İl Genel Meclisi Üyesi, daha önceki iki dönem de AK Parti’den belediye meclis üyesi idi.
Kahramanmaraş Kent Konseyi Başkanı Zeynep Arıkan’ın eşi.
Bayan Arıkan’ın Kent Konseyi’nin son seçimli genel kurulunda, divan oluşumu sırasındaki antidemokratik tutumunu hep birlikte görmüştük.
Kahramanmaraş bunun için mi değişimden yana, diye düşünesim geliyor.
Yani Ahmet Arıkan, AK Parti İl Başkanı olursa değişim mi yaşanacak?
Bence “Hayır”
Üstelik Zeynep Arıkan hâlihazırda Belediye Başkanı Mustafa Poyraz’ın da danışmanı.
Yani Ahmet Arıkan seçilirse, Kahramanmaraş neyi değiştirecek?
**
Soru bu: Biz böyle idarecilere mahkûm muyuz?
Evet, mahkûmuz!
**
Bırakın kendi mahallesinden, köyünden muhtar seçilmeyi; evinin bulunduğu sokaktan bile temsilci seçilemeyecekleri seçmiyor muyuz?
Milletvekillerini biz seçmiyor muyuz?
İl genel meclisi üyelerini biz seçmiyor muyuz?
Belediye başkanlarını biz seçmiyor muyuz?
Belediye meclis üyelerini biz seçmiyor muyuz?
Mensubu olduğumuz partiye başkanı, yöneticileri biz seçmiyor muyuz?
Onlar da gidip genel başkanları seçmiyor mu?
Bakın şimdi şu işe:
İktidardaki AK Parti’de, anamuhalefet partisi CHP’de, diğer muhalefet partileri MHP’de ve BDP’de kaç kez delege seçimi yapıldığına şahitsiniz?
Mevcut ilçe başkanı, kendini seçecek delegeyi kendi yazıyor.
Mevcut il başkanı, kendini seçecek ilçe delegelerini kendi yazıyor.
Sonra da “bunun adına demokrasi” diyoruz!
İşte bu yüzden “Biz böyle idarecilere mahkûm muyuz?” sorusuna “Evet” diyorum.
**
Bizim seçtiğimiz vekiller; bize layık hizmeti verecek daire müdürlerini değil, kendilerine hizmet edecek isimlerin atanmasını sağlıyorlar.
İşte soru bu: Biz böyle idarecilere mahkûm muyuz?
**
Yıllardır çilesi çekilen Kayseri yolu.
Dubleye kavuşamayan Osmaniye yolu.
Kör kurşun gibi kalan Gaziantep yolu.
Heyelan nedeniyle haftalarca, aylarca kapalı kalan ilçe veya köy yolları.
Bir türlü gerçekleştirilemeyen ikinci, üçüncü organize sanayi bölgeleri.
Kapanıp giden demiryolu.
Zaman zaman sıkıntılı durum ortaya çıkaran havaalanı.
Köy, kasaba, ilçe garajı görüntüsündeki şehirlerarası otobüs terminali.
Şehir içinde düzenlenemeyen toplu taşıma güzergâhları.
Yatırımların “bir gün birilerinin menfaatine” dönüşecek şekilde yapılandırılması (şehir hastanesinin yeri gibi).
Şehir içi ulaşımı rahatlatacak projeler üretemeyen belediye yöneticileri.
Gelişigüzel toplu taşıma durakları oluşturan ulaştırma hizmetleri birimleri.
Hepsi bu memlekette mevcut.
Eleştirdiğin zaman, yol gösterdiğin zaman da bahaneleri hazır: Sen zaten muhalefetsin!
**
Sondan bir önceki fıkra (Kahramanmaraş Fıkraları, 2012, Ünal Kalay).
Yaşlı bir Çerkez kadını şehirde otobüse biner. Şoföre:
“Yavrum beni filan durakta indir” der. Durağa gelince şoför, kadına geldiklerini söyler. Fakat kadın tam inecekken, geri döner ve yerine oturur. Son durağa gelindiğinde kadın yine kalkar ve oturur. Şoför dayanamaz ve sorar:
“Teyze her durakta inecekken geri oturuyorsun, bunun sebebi nedir?”
Çerkez kadın:
“Yavrum ineceğim sırada kapı ‘Tıs’ diyor, ben de geri oturuyorum.”
**
Haa…
Bu memlekette güzel işler olmuyor mu?
Oluyor elbette.
4x4 yarışları yapılıyor (daha önce de hız tekneleri yarışmıştı).
Kutlu doğum haftasında imamlar, tiyatro oynuyor (bundan sonra imamlar vaaz verirken, hutbe okurken onları tiyatrocu gibi mi düşünelim?).
Hekimlerin şiddete karşı tepki koymaları (gerçi Gaziantep’teki cinayette sesini gür çıkaran hekimler, Van’da bir arkadaşlarının BDP’li vekil tarafından darp edilmesine aynı tepkiyi göstermediler).
Belediyenin halk ekmek fabrikası yapması (kaliteli ekmek üretimi için yapıldığı söylense de kaliteli et satışı için et tanzim satış mağazası açılmıyor).
Halkın parası ile Abdulhamithan Camii tamamlanıyor (her ne hikmetse halkın parası ile yapılan bu camiinin müştemilatında bulunan işyerlerinin kimlere, ne şartlarla kiraya verildiği bilinmiyor).
Yusuflar mahallesindeki dere ıslahı için acele kamulaştırma yapılıyor (aynı uygulama, bu derenin devamı olan yerleri kapsayacak mı, onu da bilemiyoruz).
**
Bir başka Kahramanmaraş fıkrası:
Yine yer Ulu Camii. Hoca cenaze sonrası:
- Cenazeyi nice bilirisiniz diye sorar. Cemaat alışıldığı gibi:
- İyi biliriz. Allah rahmet eylesin, der. Sonra cemaat birbirine sorar:
- Kim bu rahmetlik!
**
Son soru:
Sahiden biz böyle idarecilere mahkum muyuz?
Pardon ama…
Bence de, sizce olduğu gibi..