Kayseri’de yaşandı…
Caniye dönüşen bir babanın ailesini imha etmesi yürekleri sızlattı. Yaşanan bu olayın görgü tanıklarının anlatımları esnasında dudaklarının titrediğine şahit olmak.
Önceki gün Mimsinde yaşanan bu ‘vahşi cinayeti’ farklı bir yazıya dökmeye gerek yoktu, farklı olan bir şey yoktu çünkü. Elim klavyeye varmadı bir türlü. Yinede bu konudaki düşüncelerimi paylaşıyorum sizlerle…
‘Şiddet, ona kulluk eden herkesi şeyleştirir’ ve bir vahşeti resimleyen görüntüler, bazen bir sessizliğe bazen de bir üzüntüye dönüşebilir.
Bu yüzden bir vahşet anını belgeleyen fotoğraflar, belleklerden kolayca silinmezler.
Çekildikleri ve görüldükleri andan itibaren, insanın ortak hafızasının bir parçası olurlar.
Mimsin Şirintepe Mahallesi’nde önceki gün yaşananlar insanlığın ortak hafızasına kazınan o vahşet fotoğraflarını kim unutabilir artık?
Evde 30 yaşındaki karısının, biri 7 aylık diğeri 5 yaşındaki çocuklarının kafalarını keserle ezerek öldürdükten sonra okuldan aldığı 7 yaşındaki oğluyla birlikte kendisini 11. kattan aşağı atan baba.
Bir babanın işlediği,’Vahşi Cinayetin’ temelinde fukaralık var, çaresizlik var.
İntihar eden bir koca, 4 çocuğu ile birlikte yaşamına son veren bir baba var.
Bu bir cinnet mi? Bu bir vahşet mi? Bu ne, neler oluyor insanımıza.
Fotoğraf karelerinde ve TV görüntülerinde, talihsiz anne, talisiz çocuklar ve cinnet geçiren bir baba. Kendi yaptıklarıyla etrafını yasa boğan ve daha sonra intihar eden bir baba…
Ve yaşananları izleyen, komşuları, akrabaları, dostları, o endişe dolu yaşlı gözler.
Olup bitenlere bir anlam veremeyen kalabalık bakıyordu.
Bu vahşeti resimleyen görüntüler üçüncü bir karede tamamlanıyordu nihayet.
Bu kare bir ölüm anı karesiydi. Cinnet geçiren inşaat işçisi ve ailesi tamamen yok olmuşlardı.
Dizleri büküldü, gözyaşları ortalık yerde döküldü konukomşunun.
Belki de güçlükle, yoksulluk, yokluk içerisinde çocuklarını büyütmeye çalışan bir anneydi o. Belkide çalıştığı içten elde ettiği ücretle geçinemeyen bir babaydı o. Cinnet geçiren kocası, çocuklarının babası tarafından öldürülüyordu.
Fotoğraflarına bakmak hem şok edici, hem de ibret vericiydi.
Fotoğrafın ilk karesinde, yüksek binanın en üst katından kendisini aşağıya atan bir baba.
İkinci fotoğraf karesinde ise, yerde yatan cansız bedenler.
Toprağa uzanmış, sanki uyuyan bir insan görünüyordu.
Gazetecilerin çektiği üçüncü fotoğraf karesinde, yan yana uzatılmış dört çocuk ve bir annenin cansız bedeni görülüyordu.
Dördüncü ve son karede ise bu olaya tanık olanlardı.
Tüyler ürperten bu cinayetin, şoku vardı üzerlerinde.
Endişeli bakan gözlerden damla damla yaşlar akıyordu.
Bu fotoğrafları çekenlerin ve sonra da bakmaları ve görmeleri için insanların önüne koyanların görevleriydi elbette ama. Onlar, bize yaşanan bu vahşete tanıklık etmemizi istiyor. Bu yaşananların altındaki sosyolojik bir yönün olduğunu anlatmak istiyor.
Bu fotoğraflarla kanıtladıkları ve ortaya koydukları bu gerçeklerden, ders çıkarılması gerektiğini vurguladıkları apaçık.
Deklanşöre basan el bile titremiştir, bu vahşet karşısında.
Bundan böyle fotoğrafı çekilip, bize gösterilen vahşet anları karşısında, ‘insan, bir baba böyle bir şeyi nasıl yapar’ diye soru soranlara bir cevabınız olmalı şimdi!
Böyle bir şeyi yapan, çünkü bunu yapmak için ne gibi bir nedenleri vardı acep! Bu nedenleri kendileriyle birlikte alıp yanlarında gittiler.
Bunca olumsuz yaşananlara tanıklık etmiş bir gazeteci, olarak, ‘insanı şiddete sürükleyen koşullardır, ya da insanların türdeşlerine karşı bir kurt olmasını engelleyen koşulardır’ yolundaki fikrin doğru olmadığını biliyoruz artık.
İnsan ‘yıkıcılığı da, vahşeti de kendi yetenekleri arasında görür, tıpkı müziği, şiir yazmayı ve resim yapmayı kendi yetenekleri arasında’ gördüğü gibi.
İnsan vahşet ve şiddet uygulayabilir, ama bunu asla yapmak zorunda değildir.
Şimdi bu vahşetin ve şiddetin son fotoğrafına bakmak istemiyorum.
İnsanlık adına bu yaşananlara üzülmemek elde değildir.
Koşullar ne olursa olsun, Allah aşkına bu gibi olaylara yenik düşmeyiniz…