Durumu kurtaran kelime: ŞEY

- ‘Şey’, n’aptın?

- ‘Şey’i n’aptın?

- ‘Şey’ n’oldu?

- Şeyyy…

**

Türkçe’nin kullanıma en açık kelimesi ‘şey’dir.

Türk Dil Kurumu, ‘şey’i şöyle tarif ediyor:

“1. isim Madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb.nin yerine kullanılan, belirsiz anlamda bir söz

2. Nesne, madde”

Bir başka kaynakta tanım şöyle:

“Aslında ‘şey’ felsefi bir kavramdır.

Sonsuzluk ve vahdet-i vücud kavramlarını bünyesinde barındırmaktadır.

Şey aslında hiçbir şeydir, hiçbir şey olduğu için de herşeydir.”

**

Türkçe konuşuyoruz.

Doğrusu konuşmaya çalışıyoruz.

Hemen hepimizin, günlük hayatta kullandığımız kelime sayısı da oldukça sınırlıdır.

İlk kez duyduğumuzu sandığımız bir çok kelimeyi bilmemize rağmen, sıklıkla kullanmadığımız için de sanki yabancıymış gibi geliyor…

**

Gözlerimizi dünyaya açtığımız andan itibaren duymaya başladığımız bir ses var:

- Şşşttt…

Bu ses zamanla ‘şey’ haline geliyor.

Anne seslenir, baba seslenir, etraftakiler seslenir küçücük bedene:

- Şşşttt…

Bu “şşşttt…” sözcüğünü algılayan küçük beyin hemen sesin geldiği yöne bakar.

Ve böylece ‘şşş’ ile başlayan ve sözlüklerde hiçbir anlamı olmayan bir ifadeyle tanışırız.

Zaman içerisinde de aynı seslenme ünlemini kendimizde kullanmaya başlarız.

**

İsmini bilmediğimiz birine sesleneceğimiz zaman şöyle demez miyiz?

- Şeyyy… Bakar mısın?

Çarşıda-pazarda, alışveriş sırasında almak istediğimiz ama adını o anda hatırlayamadığımız ürünü almak için tezgahtara, o ürünü işaret ederiz:

- Şeyden istiyorum da!

Uzun bir süre karşılaşmadığınız arkadaşınızla karşılaştınız:

- Şey nas’sın?

- İyi… Sen?

- Şey n’ldu?

- Hall’oldu.

Sohbet uzar gider. Ama bir yerde takılırsınız:

- Geçen şeyi görmüştüm.

- Eee.

- Şey olmuş?

- Yaa.

- Şeyden dolayı canım?

- Haa.

**

Aslında bu kadar kelime hazinesi kısıntılı olanlar için ‘şey’ kurtarıcı bir sözcüktür.

Bilirsiniz. Karşılaşırsınız. Siz de aynı durumdasınız belki:

- Merhaba!

- Merhaba!

- Nasılsın?

- İyi sen?

- Ben de iyi.. Çol-çocuk nasıllar?

- İyiler. Ya seninkiler?

- İyiler…

Biraz sessizlikten sonra diyalog yeniden başlar:

- Ee… Ne var ne yok?

- İyilik, güzellik… Sen de ne var ne yok?

- Bende de iyilik güzellik.

Ve işte o sihirsiz sözcük devreye girer:

- Şeyden haberin var mı?

- Var var?

- Yazık olmuş ama.

- Evet!

**

Son söz, size nasihat!

- Siz şey yapmayın! Sakın!