Hani, nerdesin şimdi?
Nerelerdesin?
Uzakta mı, çok çok uzakta mı?
Nerdesin anne?
Seni arıyor gözlerim.
Zifiri karanlıkta, gün ışığında.
Göremiyorum.
Gözlerim mi görmez oldu yoksa.
Nerdesin anne?
“Bir gün… Hava sıcak mı, soğuk mu? Gece mi, gündüz mü? Akşamın ilk saatleri mi, sabahın şafak attığı vakit mi? Bir çığlık koptu mu, kopmadı mı?
İlk ağlama sesimin ardından gözlerindeki gülümsemeyi, yüzündeki tebessümü hissediyorum. Teninin sıcaklığı, kollarının korumasında bağrına basarken beni ilk kokum senin kokundu. İlk değildim mutlaka, o yüzden ne kadar kıymetli olurdum yanında bilemiyordum. Ama senin için bir evlattım ben. Kıymetimin bilinip bilinmeyeceğini bilmesem de, bir anne şefkati vardı kuşkusuz yüreğinde.”
Var mı şimdi senin gibisi.
Gittin, gelecek miydin. Hayır.
Nerdesin söyle anne?
Ben geleyim.
Seni arıyor gözlerim.
Dağ başında, engin ovada.
Göremiyorum.
Gözlerim seni arıyor, yüreğim yaralı anne.
Nerdesin anne?
“Ben ağladıkça uyandın her gece. Gözlerime uyku girmeden gözlerini kırpmadın bile. Günler günleri, haftalar haftaları kovaladı. Aylar aylara, yıllar yıllara karışmaya başlamıştı. İlk kelimem anne miydi, baba mıydı? Söylemedin bile ilk ne dediğimi. Bir sır gibi sakladın.
İlk okul, orta okul, lise, üniversite… Gurbet, sılanın uzağında kaldığında da gözlerini ufuklarda görürdüm önceleri. Şimdi sadece boş gözlerle çok uzaklara bakar kaldım. Sen gittin. Kaç yıl geçti biliyor musun? Tam 11 yıl, tam 11 asra dönen 11 yıl. Yokluğunda fark ettim, vazgeçilmezliğini. Ben doymadan senin doymadığını, ben gülümsemeden senin tebessüm etmediğini, ben uyumadan senin gözlerini kırpmadığını şimdi çok daha iyi biliyorum.”
Nerden bilirdim ki, bir gün gideceğini.
Gidip de geri gelmeyeceğini.
Akşama döner diye beklerken seni,
Yıllardır kokuna hasret bıraktığını
Nereden bilebilirdim ki anne.
Seni arıyor gözlerim.
Mezar taşında, taşının toprağında.
Kokun sinmiş de her yanıma bedenimin.
Kahpeler silmiş süpürmüş duygularımı,
Kokun kalmış bedenimde.
Ağlıyorum.
Nerdesin anne?
Söyle de ben geleyim yanına.
Gözlerim seni arıyor.
“Hani hep derdin ya; ‘büyüyüp adam olacak’ diye. Yok anne yok. Ben adam olmam. Okudum, okudum, okudum. Ama ben büyüdükçe adamlığımı yitirdim. Bir duayı bile eksik etmedim senin için. Ama adamlığımı yitirdim anne. Sen boşuna hayal kurardın, ‘büyüyüp adam olacak’ diye. Büyümekle adam olunca, dünya adamlarla dolardı anne.
Vefasızların eline bırakıp gittin ya beni. Dünya karardı sanki. Gün ışığı görmez oldum, zifiri karanlıktayım sanki. Ne içimi soran var, ne derdimi bilen. Bugün, belki yarın, belki bir sonraki gün.. Geleceğim yanına. Sen cennetin en güzel yerinde beni bekle anne. Orada da vefasızlara bırakma beni. Artık ağlamak istemiyorum. İstesem de başaramıyorum. Göz pınarlarım kurudu. Şimdi kan dökülecek yanaklarıma ama silen olmayacak be anne!”
Gözlerim seni arıyor anne.
Çeşme başında bir tas su verenim de yok.
Bacaklarım gitmez oldu.
Yıkılıp kaldım bu dünyada.
Gözlerim seni arıyor anne.
Nerdesin?
Söyle de geleyim anne.
Ruhuna el fatiha!