Sayın Cumhurbaşkanım Recep Tayyip Erdoğan’a
Arzuhal için eskiden mektup yazılırdı.
Mektup, eski edebiyat türlerinden biridir.
Batı edebiyatında mektup türünün ilk örneklerini, Yunan edebiyatında görürüz. Mektup, bir edebiyat türü olarak, özellikle Latin edebiyatında gelişip yaygınlaşmıştır.
Mektup türünün Türk edebiyatında epey uzun bir geçmişi vardır. Münşeatlarda ( Nesir halindeki yazıları bir araya toplanmasından meydana gelen eserlere denir.) resmi ve özel mektuplara geniş yer verilirdi. Fuzuli’nin Şikayetname’si ( 15. yy ) Divan edebiyatı döneminin ünlü mektubudur. Şinasi’nin öncülüğünde başlayan düz anlatım akımı, mektuplarda da etkisini göstermiş; Tanzimat’tan bu yana yazılan özel mektuplarda yapmacıksız, doğal bir anlatım kullanılmıştır.
Türk Edebiyatında Mektup
Türk edebiyatında mektup türünün geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. “Münşeat”larda özel ve resmî mektuplara çokça yer verilmiştir. Yalnız bunların dili çok süslü ve ağırdır. Münşeatlar yazarının adıyla anılmaktadır: “Münşeat-ı Feridun Bey”, “Münşeat-ı Kâni” gibi. Tanzimat’tan sonra ise gazetelerde yayımlanan birçok açık mektup göze çarpar. “Münşeat” adı verilen örnek mektup metinleri, bu dönemde kalıplaşmış bir biçimi olan mektup türünün yaşamasını sağlamıştır.
Biz gazeteciliğe başladığımız yıllarda: Gazete sahipleri hükümete, valiye, belediye başkanına “ AÇIK MEKTUP” diye yazılar yazarlardı.
Mektup tarzında yazılmış şiirler de vardır: Abdurrahim Karaküçük, Mektup Yazdım ha Hasan’a ha Hasana “ şiiri Kemalettin Kamu’nun “İzmir Yolunda Son Mektup”, Orhan Veli’nin “Oktay’a Mektuplar” adlı eserleri bu şekilde yazılmıştır.
Bazı sanatçılar da değişik eserlerini mektuplar şeklinde kaleme almışlardır. Nurullah Ataç’ın “Okura Mektuplar” adlı deneme kitabı mektuplardan oluşmaktadır.
Ziya Gökalp: Limni ve Malta Mektupları
Ahmet Hamdi Tanpınar: Antalyalı Genç Bir Kıza Mektuplar
Cevat Şakir Kabaağaçlı: Mektuplarla Halikarnas Balıkçısı
Nazım Hikmet: Kemal Tahir’e Hapishaneden Mektuplar
Ahmet Hamdi Tanpınar: Mektuplar
Cahit Sıtkı Tarancı: Ziya’ya Mektuplar
Ekinözü ilçemizin yiğit yazarı Abdurrahim Karakoç: Mektup yazdım Hasan'a, ha Hasan'a ha sana... Diyor ya .
Bu kadar tarihi bilgiden sonra bizim mektuplarımızda bugünden sonra Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ulaşır mı? Bilemiyorum.
Dostlarınız, yanınızdan uzaklaştı. Kazanırım sandığınız düşmanlarınız ise, hem ekmeğinizi yedi, hem de düşman sayınızı artırdı.
Dalkavuk, yalakalar etrafınıza bir duvar ördü halkın sesini duyamaz oldunuz, her gün onlar : “ Padişahım çok yaşa !” diye bağırken, halk dışarda “Be Reis ne oldu? Size? “ diyor ama siz onları duyamıyorsunuz.
Bir piri fani amcamız: “ Oğlum gazetecisin şu sahte Tayyipçileri, sahte AKP’lileri bir reise yazı versen ne olur senin elin kalem tutar !” dedi.
Buda bana şunu hatırlattı: Abdurrahim Karakoç’un : “ Oğul bir mektup yaz bizim Hasan'a,” şiiri aklıma getirdi.
Şöyle bir mektup yazayım Sayın Cumhurbaşkanına diye düşündüm, halkın halini arz edeyim dedim, CİMER – BİMER, bilmen ER girdim, yedi sülalemi sorguladı, mektubu yazdım ama gönderemedim.
Emeklerim boşa gitti.
Bu mektubu yazarak: Posta ile göndereceğim eline geçer mi? geçmez mi? Bilemiyorum ama kale duvarı ensesi kalınlarla dolu geçeceğini sanmıyorum.
Bıldırki itlerin çoğu öldü de
Ustanın sözünün üstüne söz var mı?
Köye çoban ettik sağır ibiş'i,
Çatal doğurtuyor erkek çebişi
Yağcılıktan yükün tuttu çok kişi,
Gene aşiretin yüzü güldü de.
Gönül , gönül derken, gönüller yıkıldı.. Anlatmaya söz yetmez oldu..
İncitmeyin derken gönül hatırı,
Gebe çıktı Solakların katırı
Kör kıvrak bir kırık yemden ötürü,
Düşmanların davulunu çaldı de.
Fukaralık bağdaş kurdu hasıra,
Harçlık marçlık gönderemem bu sıra
Hele mektup için bakma kusura,
Pul parası kesemizi deldi de.
Sen gideli çok haşerat türedi;
Anaç balıkların hepsi tüledi
Kavaklara kaplumbağa tünedi!
Yörük yaylasına çingen doldu de.
Ustamız böyle yazmıştı: sanki o günden bugünü görmüş Merhum sayın Abdurrahim Karakoç.
Bugünlük mektuba tarihi giriş devamı yarın
İyi günler..