Şike yasasında olduğu gibi Ergenekon, Balyoz ve KCK ’da da hızlı yargılamalar olur da hızlı cezalar verilip salıverilirler mi?
Uzun tutukluluklar hakkında başta iktidar temsilcileri olmak üzere her kesimden gelen söylemler de aslında sulandı.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, uzun tutukluluklardan rahatsızlık duyduğunu defalarca söyledi, söylüyor da.
TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek, “Uzun tutukluluklar demokrasimizi zedeliyor” diyor.
Ana muhalefet Partisi CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, uzun tutuklulukların cezaya dönüştüğünü, Silivri cezaevinde “hitlerin Nazi kampına” benzetiyor ve sürekli dilinden düşürmüyor ve her gittiği yerde söylüyor.
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç, vicdanının sızladığını beyan ediyor.
Adalet Komisyonu Başkanı sayın Ahmet İyimaya,“Bu fazla oldu artık” diye söyleniyor.
Artık iktidar çevresinde bile bir vicdan muhasebesi başlamış gözüküyor.
Bazı Sivil Toplum örgütleri de “yetti ama” diye tepki göstermeye başladılar..
Mağdurlar ve onların yakınları zaten ilk günden beri gece, gündüz demeden mücadele veriyor.
Ülke’de bu konuda olup bitenler karşısında kayıtsız kalan sadece Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan var ve bir sözü de yok.
Peki, bunca tepkiye rağmen neden bu konuda hiçbir adım atılamıyor. Herkes rahatsız ama sıra çözüm bulmaya gelince “çıt” çıkmıyor.
İşte tam bu aşamada Adalet Bakanı “Uzun tutukluluklar hakkında bir şey yapmak mümkün değil, çünkü bunu düzeltelim derken canımızı sıkacak başka gelişmelere neden olabiliriz” diyerek “Yargı süresinin kısaltılması için” bir proje hazırlamaya başladıklarını açıkladı.
Ergenekon Davası 4 yılı geçti, Balyoz da ona yaklaşıyor, KCK bunları takip ediyor. Bu davaların türevi başka davalarda da çok uzun süre harcadık.
Peki, bakalım, şimdi yargılama aşamasında nereye vardık?
Aslında hiçbir yere varmadık, bu anlayış ile de varmamız zor gözükmekte. Bu konular yerinde sayıyor. Neden?
Bana göre, mahkemeler ne kadar zorlasalar da davaları yürütemiyorlar. Çünkü uzun süredir tutuklu olan kişilerle ilgili belge, bilgi ve kanıtlar yeterli değil. Hâkimler karar aşamasına gelemiyorlar. Gelseler bile istenen miktarda ceza vermeleri adalete uygun olmayacaktır, verirlerse de vicdanları sızlayacaktır.
Örneğin 4 yıldır tutuklu olan bir kişiye 8-12 yıl arası bir ceza verilirse, tutuklu kaldığı süre aynı zamanda cezasını karşılayacak ve tahliye olacaktır.
Tahliye edilme veya daha az bir ceza verilmesi halinde yüzlerce kişinin “mağdur edildik” şikâyeti olursa. Bu kişiler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne giderse ve mahkemeyi de kazanırlarsa o zaman ne olacak, kendi ülkesinde, ülke hazinesinden büyük tazminatlar almaya hak kazanmayacaklar mı?
Adalet Bakanı’nın “yargıyı hızlandıracağız” açıklaması ile artık eğrisine doğrusuna bakmadan herkesin yattığı süre göz önünde tutularak cezalar verilebilir. Böylelikle en azından “Bizi fazladan yatırdınız” iddiası ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), uluslar arası bir teşkilat olan Avrupa Konseyine bağlı bu mahkemeye gitme taleplerinin önüne geçilebilinir.
Peki, bu adaletli mi olur? Olmaz tabii. Ama onun da çaresi bulunur. Kişilerin sicillerinin temizlenmesi amacıyla bir af çıkarılır.
Sonuçta bu aftan Ergenekon, Balyoz ve KCK ‘da belki İmralı’da yatan katil’de yararlanabilir mi? Tam bu noktada; şu endişe oluşmaktadır kafalarda, sorunda buda olursa endişesi?