Gaziantep Hayvanat Bahçesi ve Sessiz Çığlıklar

Sevgili Dostlar,

Dün hesapladım da, tam 3 ay olmuş Vezirköprü’yü bırakarak Kahramanmaraş'a geleli.

Hafta sonu günlerden Pazar. Maraş'taki evimin penceresinde düşünüyorum.

Vezirköprü'de bıraktığım evimin balkonuna güneş ben yokken de doğuyor.

Yağmurlar yine yağıyor. Vezirköprü'nün bensiz sokaklarından simitçi çocuklar yine geçiyor.

Ve, bizim kenarı boyunca her taşını benimsediğimiz baraj ve bereketli buğday tarlaları yeniden hasata hazırlanıyor.

Hayat devam ediyor. Ama ben artık orada değilim. Ölümde, böyle olsa gerek. Bir varmış bir yokmuş misali.

Şimdi başka mekân başka bir zaman ve başka diyarları keşfetme vakti.

Hani bir söz vardır ya "Yüreğinin götürdüğü yere git".

Hafta sonu olunca içimde bir şeyler kıpraşır, yerimde duramam.

Şehir değil, dağlar, köyler beni çağırır. Kalbim hapsedilmiş odalardan fışkırır.

Bu bir yaşam biçimi. Yeni yerler keşfetmek bana hep huzur verir.

Kahramanmaraş'ta insanlar bahar geldi diye sokaklarda. Alışveriş merkezleri tıklım tıklım. Tam bir tüketim çılgınlığı yaşanıyor.

Ama, benim yüreğimin beni yoluna katıp götürdüğü yer bu hafta sonu Gaziantep Hayvanat Bahçesi oluyor.

Penceremden dışarı bakarken birden kararımı veriyorum ve Gaziantep'deyim.

Gaziantep, farklı insanların bir araya geldiği değişik bir mozaik. Esmer bakışlı insanların sıcaklığı bizi sarıp sarmalıyor.

İnsan nasıl bakarsa öyle görür dünyayı derler ya, belki de biz güzel bakıyoruz dünyaya.

Bana Antep Hayvanat Bahçesinin şahsa ait olmadığını, devletin büyük bir arazi üstüne kurduğu Milli Park olduğunu söylemişlerdi.

Söylendiği gibi kocaman bir alanda konuşlanmış doğal bir park.

Ama bu güzel park benim kanaatimce hayvanlar için değil de insanlar için kocaman.

Yine her yerdeki gibi insanların megalomanlığı Gaziantep Hayvanat Bahçesinde de hüküm sürmekte.

İnsanların dolaştığı alanlar çok büyük, ama hayvanların yaşam alanları yine kısıtlı.

Hayvanlar yine Ademoğulları ve Havvakızlarının esirleri. Bir vitrin malzemesi.

Bazı hayvanlar farkında bazılarıysa farkında değil bu tutsaklığın.

Kanatlıların esareti beyaz esaret, çünkü güzel yaşam alanları var, uçamasınlar diye kanatları kesilse de mutlu görünüyorlar.

Tavuz kuşları tüm görkemiyle kuyruklarını açıp dişilerine gösteri yapıyorlar. Ama yinede onlarla birlikte hep ESARET denen yaratık.

Kuşlara göre daha sosyal olan maymunların durumu bende bir vicdan yarası açıyor.

Maymun evlerinin hemen yanı başında kocaman ağaçlar sıra sıra güneşi selamlıyor.

Maymunlar ise camdan zindanlara hapislenmiş. Odalar insanlara rahat vitrinlensin diye hep cam.

Mahrumiyetleri kalmamış. Bakıcılarına sorduğumda "burası kış odaları, yazın dışarı çıkıyorlar" diyor.

Dışarı diye kastettiği yer maalesef yeşillik içinde kalmış dar kafesler. Yani orada da tutsaklık var.

Bu kafeslerin ardı, alabildiğince özgürlük.

Dişi maymunlara takılıyor gözüm. Yavrularını ellerinde insandan daha itinalı tutarken, gözleri bakışları hep ürkek ve gölgeli.

Sabırsız, sinirli erkek maymunlar yardım ister gibi camlara tutunuyor. Görevliye soruyorum:

"Sen bu odada kaç saat kalabilirsin" diye. Görevli bana "Abla onlar hayvan" diyor.

İşte bu söz, tüm acımasızlığıyla gerçekleri yansıtıyor. O an etrafımdan gelen neşeli bir o kadar pervasız maymunlarla dalga geçen insan seslerini duyuyorum, "Acaba bendemi bir terslik var, yoksa insanlarda mı" düşüncesine kapılıyorum.

Benim baktığım gözle baksalardı ve empati yapsalardı, hayvanat bahçesi diye bir kurum olmazdı zaten.

Gaziantep Hayvanat Bahçesi Kahramanmaraş Hayvanat Bahçesine göre epey iyi durumda.

Hayvanlar 100m2 evlerde değil de 200m2 evlerde yaşamlarını sürdürüyorlar.

Kapalı ceza evi değil de acık ceza evi, ama yinede bir ceza evi !!!

Gaziantep'i izliyorum, sanki Türkiye'deyim ama sanki de değilim.

İranlısı, Türkü, Kürdü, Süryanisi, Arabı hepsi saç örgüsü gibi birbirine karışmış.

Değişik dilde konuşmalar her yeri kaplıyor. Ama insanların geneli sıcak kanlı.

Benim en az hayvanları sevdiğim kadar insanları izlemek, dinlemek ve tanımak ta çok hoşuma gider.

Her insan tek başına ayrı bir hikayedir.

Tesadüf buya, hayvanat bahçesine Şanlıurfa'dan gelmiş Kanal Urfa televizyonuyla karşılaşıyoruz.

Ben içimde bir buhurdan gibi tüten hüzünlü düşüncelerimi bir biri ardına sıralıyorum.

Haberciye federasyon temsilcisi olduğumu, hayvanların ortamları kötü olmasa da onların doğal yapılarına uygun olmadığını ve bu durumun sadece biz hayvan hakkı savunucularını değil de tüm insanları rahatsız etmesi gerektiğini ifade ediyorum.

 Yanımızdan geçen insanlar meraklı gözlerle bizi izliyorlar. Bende tek tek haberciye batırıyorum tatlı dikenlerimi.

Nezaketli bir dille hayvanat bahçesi gerçeğinden yunus parkı gerçeklerine kadar söylüyorum.

Yunus parklarındaki yunusların gülen yüzlerinin arkasındaki mutsuzluklarını anlatıyorum.

Sesimi duyurmak için Tanrı Hızır gibi yetişiyor. Haberci haberin 20 Nisanda saat 22:00da yayınlanacağını söylüyor.

Sanki o an tüm hayvanat bahçesindeki hayvanların ağızları ve dilleri oluyorum.

Doğal ortamlarını istediklerini söylüyorum. Akşam olup ta güneş mesaisini bitirince gün geceye kavuşmak için sabırsızlanırken, tabiatın gerçek sahipleri de tenhalaşmak için sabırsızlanıyorlar.

Parkta yeni bir gün daha biterken ayakları yeşilliğe hasret kangurularla göz göze geliyorum.

Sanki insanlara inat kendilerini kalabalıkta saklayıp, tüm hünerlerini insanlar tenhalaşınca sergiliyorlar.

Kangurulara otlar ve yapraklar atıyorum. Kapkara gözleriyle bu ikramı kabul ediyorlar.

Bir an hepsini çılgın gibi serbest bırakmak istiyorum.

 Akşam olurken biz parkı son terk edenlerden oluyoruz.

Aslanın, maymunun, fillin, geyiklerin hüzünlü bakışlarını ardımda bırakıyorum.

Arabama biniyor ve ben özgürlüğümün yolunu tutuyorum.

İnsanların hayvanlardan aldıkları özgürlüğü düşünüyorum.

Ben bu dünyaya ait değilim galiba.

Eve dönerken kalbimi hayvanat bahçesinde bırakıyorum.

Dünyada insanlar ve hayvanlar var oldukça, hayvanların sessiz çığlıkları yakarışları da hiç susmayacak.

Ve en kötüsü de bir insanın diğer insanların göremediği gerçekleri görmüş olması, ve kalabalıklar içerisinde yalnız veya çok az sayıda olması.

Ben kendi adıma konuşursam sessiz çığlıkların sesi olmaya çalışacağım.

Tanrının bir adaleti varsa eğer hayvanlar adına o adalet neredeyse bende orada olacağım.