Bizde meşhurdur ya ‘’misafir misafiri istemez ev sahibi hiç birini istemez’’ diye.
Öylemi yapıyorum bilmem ama bu misafirleri istemiyorum.
Benim anlayışım misafiri istememek değil aslında. Ben tamamen adalet noktasındayım işin. Ben yaşananları ve yöntemleri haklı bulmuyorum. Nasıl mı?
En başta Suriye’den sığınan insanlara bakıyorum kadın çocuk yaşlı (bunlar başımızın tacı din kardeşlerimiz) ama 20 TL’ye amelelik yapacak kadar güçlü genç bireylerde var. Bunlar neden vatanlarını bırakıp geldi? Anlayamıyorum.
Orda bir karışıklık bir çatışma var. Suriye’deki iki taraftan biri bu mücadeleyi kazanacak sonunda yarın ya da yıllar sonra. Türkiye’ye sığınanlar geri dönecekler ülkelerine. Kazanan taraf biz ölürken ateş altındayken nerdeydiniz dediğinde cevapları ne olacak? Kaçtık mı? Yoksa bunlarda Irak’tan kaçıp bize sığınan peşmergeler gibi aramızda mı kalacaklar? Bunu çok merak ediyorum. Biz Kurtuluş Savaşında Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Kahramanmaraş’ta topyekûn ülkemizin her karış toprağında canlar verirken nerdeydi din kardeşlerimiz? Hangi ülke kadın çocuk yaşlı bize sığınabilir dedi? Hiç düşündünüz mü?
Hadi bir şekilde geldiler. Kimse bizim fikrimizi sormadı ya. Bu adamların resmisi 40000 civarında ama toplamda 80000-100000 civarında nüfus var. Devletin bile kontrol altına alamadığı haberinin olmadığı on binlerce Suriyeli var. Bunları günlük hayatımızda her yerde görüyoruz. Dilenirken, kavga ederken, bandrolsuz sigara satarken vs. Bir kamp yapıldı, kampta ilk kalanlar verilen erzakları beğenmedi, ayaklandılar kavga çıkartıp eylem yaptılar. Hepimizin bildiği ve 1980 ve daha önce doğanların yakın en tanıdığı bir mamayı (pirinç unu markası) bu mama değil pirinç unu dediler kabul etmediler. Hatta bir kısmı çöpe dökerek eylem yaptı.
Kampın içerisinde halktan uzak tutamadık. Marketlerde, inşaatlarda, bakkalda, kasapta, demircide hayatımızın her yerinde çalışmaya başladılar. Devletten aldığı yardımlar, çocukların dilenerek topladıkları paralar, camilerde toplanan yardımlar, bir de çalışarak kazandıklarını üst üste koyup mahallelere yerleştiler. Yerleştiler de çifte standart başladı. İkametgâh adresini doğru göstermeyen ya da yeni taşındığı evi 15 gün içinde bildirmeyenlere cezalar havada uçuşurken bunlar varlıkları devlet nezdinde kabul edilmeden aramızda ikamet etmeye başladılar.
Dilenen çocuklar başka sıkıntı. Her trafik lambasında 3-5 tane var kırmızı ışıkta atlıyorlar yola. Allah muhafaza kaza yapsan zarar versen cezası var. Çocuklar intihar komandosu gibi atlıyorlar yollara. Trafikte dilenmeyen çocuklar ise kaldırımlarda parklarda bankamatik önlerinde hep aynı name ‘’baba şehit Allah rızası için sadaka.’’ Sokaktan dilencileri toplayan zabıtalar nerede? Haberleri mi yok bunlardan?
Sonra geçenlerde gördüm DSİ Şube Müdürlüğünün karşısında bir işyerinde kaçak sigara satıyorlar. Pat çat Türkçe öğrenmiş nerden getiriyorsun diye sordum Suriye dedi. Güvenli bulmadığı topraklara, savunamadıkları vatanlarına, korktukları ülkeye kaçakçılık için sürekli girip çıkıyorlar. Enteresan
Esnaf bir ay Bağ-kur primini yatırmasa hastaneye gidemiyor muayene olup ilaçlarını alamıyor ama Suriyelilere her türlü bakılıyor. Bakmayalım ölsünler mi? Hayır tabiî ki insanlık görevimiz bakalım ama Bağ-KUR’lu vatandaşa da bakalım. O da muayene olup ilacını alsın.
Geçenlerde Kayseri yolunda radara düşmüşüm ceza kestiler. Peki bu şehirdeki Suriye plakalı araçlara da ceza kesiliyor mu? Adamların cezai sorumluluğu yok ki… En fazla suça karıştığı zaman sınır dışı ediliyorlar ondada sınırdan tekrar giriyorlar.
Emniyet motorize polis sayısını artırdı fark etmişinizdir. Neden mi son zamanlarda artan olaylardan dolayı.
Bütün bu yanlışları gördükçe rahatsız oluyorum. Belki bu cümleme kızıp rahatsız oluyorsan bu şehri terk et diyenler bile çıkacaktır.
Ben düşene bir tekmede biz vuralım demiyorum. Kadın, çocuk, yaşlı başımızın tacı. Ama herkes kanun ve kurallara uygun yaşasın, şehrin düzenini bozmasın. Devlet getirdiklerine sahip çıksın. Kamplarından çıkarmasın. Devletin kontrolü dışında kimse bu topraklara girmesin. Halkın güvenliği huzuru ve refahı hiçe sayılmasın.