İnsanların, belki de en sıcak baktıkları bir değerdir, dostluk. Bu sözcüğü sıcak bir kavram olarak kullandığımız gibi dostluğa yakıştıramadığımız davranışlarda, çelişkiyi vurgulamak için de kullanırız, buruk bir anlatımla.“Dostluğa yakıştıramamak, dost kazığı yemek” deyimlerinde olduğu gibi.
Dostlukların temelde farklı dayanakları olduğunu biliyoruz. Aile, fikir, meslek, parti, kulüp vb. dostluklar.
İnsan ilişkilerinin temel direği olan dostluk, temel değerler ve erdemler üzerine kurulmalıdır. En azından dostluk algımız böyle olmalı diye düşünüyorum. Dostlarımıza bu temel değerler ve erdemlerle yakışır, onlardan da bunu bekleriz elbette. Bu bakış açısına kimin gereksinimi yok ki? İnsanın içinde cinlik yoksa.
Kuşkusuz, dost seçmek o kadar kolay değildir. Bir emtia alır gibi dostluk alma olanağımız da yoktur. Onu istediğimiz zaman bulamayız. Gerçek dostluklar zamanla, deneyim ve rastlantılarla ortaya çıkar. Bir o kadar da kişilerin özgünlüklerinin örtüşmesini gerektirir. O nedenle dost seçimi yaşamın önemli bir ayrıntısıdır, bence.
Dostluk kavramının içeriği elbette kişilere göre değişir. Bu dostluk yaklaşımından ne beklediğimize bağlıdır. Görünürdeki dostluklarda insanlar birbirlerine çok farklı beklentilerle yaklaşırlar, değil mi?
Beklentilerin gerçekleşmemesi ilişkiyi zayıflatır ya da bitirir. Kimi zaman bu tür dostlukların, çok kötü bittiğine de tanık oluruz. Gerçek dostluklar, en çok içtenliksiz, ikiyüzlü davranışlardan yara alırlar. Atalar: “Söyleme dostuna, o da söyler dostuna” derken, sanırım bu olumsuzluğu vurgulamışlardır.
Dostluklar, çeşitli çıkarlar üzerine kurulmuşsa çıkar kesildiğinde dostluğun bitmesi doğaldır. Aslında bu tür faydacı ilişkilere dostluk denmesi de doğru değildir. Olsa- olsa buna, iş ortaklığı denilebilir, kanımca.
Faydacı dostluklara iyi gün dostu da denilebilir. Oysa gerçek dost kötü günde belli olur. Ataların dediği türden. Kötü günde yalnız kalmak istemiyorsak iyi gün dostu ile kötü gün dostluğunun ayrımına varmamız gerekir
Dostlukla yalakalığı birbirine karıştıran yapıcı eleştirilere kulak tıkayıp övgüye kucak açanlar, günün birinde acı bir deneyimle bu hatalarının bedelini ödeyeceklerdir, kuşkusuz. Genelde yapıcı eleştiriler yerine övgüyü seçenler, günübirlik çıkarcılardır. Düştüğümüzde en acımasız eleştiri ve suçlamalar da bunlardan gelir. Gerçek dostun dili serttir acıtır, yalakanın dili yumuşaktır aldatır.
Gerçek dostlar, güçlü dönemimizde yanlışlarımıza alkış tutanlar değil, eleştiri yöneltenlerdir, bence. Atalar: “dost acı söyler” derken bu gerçeğe dikkat çekmiyorlar mı? Özlü dostluk içtenlik, özveri, bölüşüm ve dayanışma gerektirir. Dostluğun özünde bu değerler yoksa, çıkar vardır. Çıkarın kesildiği noktada dostluk da biter. Hısım-akraba, eş-dostun arasının açılması çoğu zaman bu nedene bağlanabilir.
Ataların: “Hısım-akraba, eş-dostla ye-iç, ama alış-veriş yapma” demeleri, bu yüzden olsa gerektir. Dost dediğin daima içtenlikli ve dürüst olmalı değil mi?
Bence en kalıcı dostluklar, kafa ve gönül birliği üzerine kurulanlardır. Çünkü orada çıkar beklentisi yoktur. Çıkar, dostluğu yaşatmaz öldürür, değil mi?