DOĞUMUMUZDAN itibaren hayat, her birimiz için farklı roller (kader) yazarken, bizlerin ömrümüz boyunca dert edindiğimiz şeyleri düşündüm bir an için…
Ayağına batan dikeni çıkaramadığı için, dert yanan biz insanoğlunun hallerini…
Ceviz kabuğuna sığmayacak sıkıntıları büyütüp, kendimizi harap ettiğimiz anları…
Gözümüzde koskocaman büyüttüğümüz minik acıları…
Oysa her tarafımız yara olsa ne olur?
Ölüm var işin ucunda, kimse, hiç birimiz baki değiliz ki…
Bir de kendi ölümümüzden öte ölüm kadar acı olan, biz yaşarken sevdiklerimizin ölümü…
İşte en acısı da bu olsa gerek…
Ben bunu ilk olarak anacığımı kaybettiğimde tatmıştım.
Yakıştıramamıştım kendi anama ölümü.
Ama hayatın gerçekleriyle yüzyüze kalınca asıl o zaman anlıyorsunuz hayat denen olgunun acımasızlığını.
* * *
Geçtiğimiz hafta Çarşamba günü…
Kendi uzmanlık alanı olan bir konuda fikirlerinden istifade etmek amacıyla aradım bir arkadaşımı.
“Buluşalım, bir konuda fikirlerine ihtiyacım var” demiştim.
Aynı gün akşam 17.30’da buluşmaya sözleşmiştik ki, bir saat öncesinden aradı ve “Çocuğun ateşi yükselmiş eve gidiyorum, ya gece ya da yarın buluşalım” dedi.
Perşembe sabah 10.00 gibi tekrar aradım ve “öğleye programın yoksa beraber yemek yiyelim” dedim ama bu kez de “Havalar çok ısındı orucum. Akşam serinliğinde buluşsak olmaz mı?” diye yanıt vermişti, kabul etmiştim.
Aradan iki saat geçti, Belediye Basın Bürosundan arkadaşım Murat Zencir aradı.
Dedi ki, “Başın sağolsun… Mahmut Bakır vefat etti…”
Yutkundum, kalbim daha da hızlı atmaya başladı ancak yine de şaka yapıyor diye düşündüm.
İnanmadım, inanmak istemedim ama bilirim Murat’ı böyle bir şeyin şakasını yapmayacak kadar ciddi insandır.
Olayı anlattı. Satılığa çıkardığı evine ilan asarken 10. kattan beton zemine düşüp, olay yerinde vefat etmiş…
Telefonu kapattığımda yerde oturuyordum, çökmüştüm.
Birkaç saat önce konuşup, birkaç saat sonra buluşacağın insan bir anda ölmüştü.
Mübalağa ettiğimi lütfen düşünmeyin, bütün içtenliğimle söylüyorum ben bir de anacığımın ölüm haberi olduğunda yaşamıştım bu halet-i ruhiyeyi…
* * *
İnanıyorum ki, tek bir Allah’ın kulu onun hakkında kötü bir şey diyemez. Ardından herkes güzel şeyler söyler.
İşine ibadet edercesine aşık bir güzel adamdı.
Klasik devlet memuru zihniyetini hiç sevmez adeta canını dişine takarak, mesai mefhumu gözetmeden çalışırdı.
Bugün kentin her tarafındaki yeşil alan ve parkların tamamında imzası var.
Muhsin Yazıcıoğlu Parkı, Kılavuzlu Parkı ve Arslanbey Parkı’nı yaparken yaşadıklarına birebir şahit olanlardanım.
Parkların dışında caddeleri adeta bir çiçek bahçesine çevirende oydu.
Bırakın Türkiye’yi, dünyanın neresinde nasıl parklar yapılıyor akşama kadar internette bunun araştırmalarını yapıyordu.
İcraatlarını anlatmaya gerek yok artık.
O her şeyden önce, imanlı, ihlaslı, inançlı ve yüreği insan sevgisi dolu bir güzel insandı.
Benim arkadaşımdı.
Acımız büyük ama içimize gömmek ve ona dualar etmekten başka çaremizde yok.
Yazımızı okuyup, onu tanımayan okurlardan da ricam: “Mahmut Bakır kardeşimiz ruhuna El Fatiha…”
BELEDİYE BAŞKANLARINA RİCA!
MALUMU anlatmaya gerek yok, merhum kardeşimiz Mahmut Bakır’ın, bu kentin yeşillendirilmesinde, parklarında, çiçeklerinde çok ama çok büyük emekleri var.
Bu parklar adeta onun çocuğu gibiydi.
Hepimiz faniyiz. Bugün ona yarın bize…
Başta Büyükşehir Belediye Başkanımız Fatih Mehmet Erkoç, Onikişubat Belediye Başkanımız Hanefi Mahçiçek, Dulkadiroğlu Belediye Başkanımız Necati Okay ve Belediye Meclisi Üyelerine…
Şimdi lütfen bir büyük parkımıza onun adını vererek çocuklarına bir şeref abidesi hediye edelim.
Zira Mahmut bunu çoktan hakedenlerdendi…
Allah gani gani rahmet eylesin, yattığı yer nurlarla dolsun inşallah.