“Eleştiri” sözcüğünü Türk Dili Kurumu şöyle tanımlıyor:
1. İsim
Bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi, tenkit.
2. Edebiyat
Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle değerlendirerek anlaşılmasını sağlamak amacıyla yazılan yazı türü, tenkit, kritik.
3. felsefe
Özellikle bilginin temellerini ve doğruluk durumunu inceleme, sınama, yargılama.
**
Eleştiriyi bilmeyen insanların yazdıkları, günümüzde artık suçlama sanatı içine giriyor.
‘Çamur at izi kalsın’ misali.
Ölçüyü kaçırıyor zaman zaman.
Eleştirmekten öte; ithamlara yöneliyor.
Biz de geçmişteki yazılarımızda bu hataları yapmış olabiliriz.
Gerçek şu ki, “eleştirmek” suçlamak değildir.
**
“Özgürlük” sözcüğünü de TDK, Güncel Türkçe Sözlük’te şöyle tanımlıyor:
1. İsim
Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî.
2. Hürriyet
Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet.
**
“Özgürlük” sınırlıdır.
Sınırsız özgürlük yeryüzünün hiçbir ülkesinde yoktur.
Sınırsız özgürlüğün olması da düşünülemez, sağlıklı bir toplum yapısı için.
Özgürlük istemi, terörize edilmemelidir.
Burada ‘ifade özgürlüğü’nden söz etmek isterim:
İfade özgürlüğü de bir insana ‘çamur atma’ lüksünü vermez.
Düşüncelerini ifade ederken, muhatabınızın kişilik haklarını da ihlal etmemelisiniz.
Son zamanlarda ‘ifade özgürlüğü’nde de sınırlar aşılmaya başlandı.
Buna da dikkat edilmelidir.
**
Ukalalık olmasın da, bir de TDK’nın sözlüğünden “gazeteci” tanımını aktarmak istiyorum:
Gazetecinin üç ayrı tanımı var, sözlükte:
1. İsim
Gazete yayımlayan kimse.
2.
Gazeteye yazı yazmayı, haber toplayıp vermeyi veya gazetenin yazı işlerinde çalışmayı iş edinen kimse.
3.
Gazete satan kimse.
**
Ben, bu tanımlardan hangisine giriyorum?
Sen, bu tanımların hangisine giriyorsun?
O, bu tanımlardan hangisine giriyor?
Oturup bu sorulara cevap verdiğimizde sanırım sorunu da çözmüş oluruz.
Çünkü bu toplumda -sokak tabiri ile- ‘önüne gelen’ gazetecilik yapıyor.
Eline kalemi alan, sorumluluğunu bilmeden ‘gazetecilik’ yapıyor.
Ya da yaptıklarını sanıyor.
Elbette elmalarla armutlar bir birine karışmaz.
Zaman, sadece armutları olgunlaştırır.
**
Benim adımın ön tarafından ‘şucu.. bucu..’ diye birkaç unvan yok.
“Gazeteci” olarak yetiyor.
Araştırmacı, yazar, gazeteci… gibi sıralamaya gerek yok.
Kamuoyu hukukçuyu hukukçu, mühendisi mühendis, araştırmacıyı araştırmacı, yazarı yazar olarak bilmelidir.
“Araştırmacı gazeteci” unvan olmamalıdır.
Çünkü gazeteci zaten bir araştırmacıdır.
**
Toplumun en büyük sıkıntılarından biri de sanırım, herkesin her işe burnunu sokmasıdır.
Adam kamudan maaş alıp evini geçindiriyor, yaşamını idame ettiriyor, ardından da bir başkasının ekmek yediği alana el atıyor.
Müteahhitlik yapıyor, müşavirlik yapıyor, gazetecilik yapıyor.
Mustafa Şirin kardeşimin ifadesi ile ‘onlara hakkımızı helal etmiyoruz’.
Herkes kendi işini yapsın ki, gazeteci de gazetecilik yaptığını bilsin.
**
Uzun süredir yazmayınca böyle bir potpori çıktı.
Gerisi gelecektir elbette.
İzin verilirse…