Kimi zaman Hanımkızı Dağı Yaylasına çıktığında karşılaştığı arkadaşı Funda ile de bu hayallerini konuşur, onunla el ele dolaşmanın da hazzını yaşardı.
İlk mektebi bitirdiğinde emmisinin de teşviki ile köyden ilçe merkezine doğru yola çıktı, ‘okumuş’ adam olmak için. O, mektebi bitirdiğinde ‘adam’ olacağını sanıyordu ama yanılıyordu. Çünkü, bu toplumda ‘okuyarak vali olursun ama adam olamazsın’ desturunu bir türlü öğretmemişlerdi Osman’a..
Funda ile birlikte Hanımkızı Köyünden çıkıp, Elinoğlu’na geldiler.
Osman’ın emmisi muallim Mıstık, onları evinde misafir etti… Orta mektebi bitirmek onlar için çok ta zor olmadı. Mıstık emmilerinin de öğretmen olmasından dolayı mektep çok rahat geçti.
**
Evet.
Sizlerin Osman’ın hikayesini beklediğinizi biliyorum.
Size girişte bir not sundum.
Devamı gelecek.
Osman’ın hayat hikayesini arkadaşlarından, büyüklerinde dinliyoruz.
Dinledikçe de hikayeleştirip; yeri geldikçe de sizlere aktaracağız.
Osman’ın hayatı macera dolu.
İhanet dolu.
Adamsızlık dolu.
Bunu okudukça anlayacaksınız.
**
Kahramanmaraş’ta üniversitenin başına Adanalı bir akademisyen geçti.
KSÜ’de yapılan rektör belirleme seçiminde 55 oy alarak üçüncü olan Prof. Dr. Durmuş Deveci, kendisinin ve cemaatinin beklediği gibi rektörlük görevine atandı.
Sandıktan çıkana saygı duyulması gerektiğini söyleyen otoritelerin sandıktan çıkana hiç te saygı göstermediğini, fırsat buldukça da göstermeyecekleri bu sayede ortaya çıktı.
**
Olayın şu yönüne bakalım:
KSÜ’de oy kullanma yetkisine sahip 469 akademisyen vardı.
Bunların 459’u oy kullandı.
6 oy geçersiz sayıldı.
Geri kalan oyların 74’ünü Prof. Dr. M. Fatih Karaaslan, 73’ünü Prof. Dr. İ. Taner Kale, 55’ini Prof. Dr. Durmuş Deveci, 55’ini Prof. Dr. Orhan Doğan, 54’ünü Prof. Dr. Ertan Bülbüloğlu, 40’ını Prof. Dr. Aydın Akkaya, 36’sını Prof. Dr. Sami Özgül, 24’ünü Prof. Dr. M. Kemal Kıymık, 22’sini Prof. Dr. Sinan Baş ve 21’ini de Prof. Dr. M. Akif Kılıç aldılar.
Mevzuat gereği en çok oyu alan Karaaslan, Kale, Deveci, Doğan, Bülbüloğlu ve Akkaya’nın ismi YÖK’e bildirildi. YÖK te bu 6 isimden 3’ünü Cumhurbaşkanı’na gönderdi. YÖK, sandıktan çıktığı gibi değil, altını üstüne getirerek sıraladı ve öyle listeyi gönderdi.
Cumhurbaşkanı da, YÖK’ün ilk sırada bildirdiği adayı yani Prof. Deveci’yi rektör olarak atadı.
**
Hani sandığa saygı duyacaktık?
**
Cuma günü rektörlük devir teslimi yapıldı.
Prof. Dr. Karaaslan, rektörlük cübbesini ve üniversite mührünü Prof. Deveci’ye teslim etti.
Prof. Deveci teslim aldığı mührü, törende bulunan eşine göstererek ‘işte mühür’ dedi.
Yani; “Bak ben sana söylemiştim. ‘Üçüncü de olsam bu mührü alacağım’ demiştim” gibi bir hava içerisindeydi.
Nitekim bu tavrını konuşmak için geldiği kürsüde de gösterdi.
Hakkı tabi.
Üçüncü olup atanmak ‘gurur verici’dir.
Ben de olsam aynısını yapardım, sen de olsan aynısını yapardın, o da aynısını yaptı.
Burada dikkat çeken husus şu:
55 oy, geçerli 453 oyun yaklaşık 8.24’üdür.
Bir başka deyişle yüzde 12 civarında.
Yani 4’te 1 değil, 3’te 1 değil, 2’de 1 değil.
100’de 12.
**
Bunu içinize sindirir misiniz?
Sindirseniz de, sindirmeseniz de atı alın Üsküdar’ı geçti.
Geride otoritelerin adaletsizliği kaldı.
Geride gayri resmi güçlerin varlığının devam ettiği kaldı.
Bu gayri resmi gücün ismi önemli değil. Bugün şu harekat, yarın öbür harekat.
Güç kimdeyse, mühür ondadır.
Boşa dememişler.
At binenin, kılıç kuşananın.
**
Biz hikayemize dönelim:
Osman, liseyi bitirdiğinde Hanımınkızı Dağı Yaylası’nda bir gün yayla evi yapacağı yeri de arkadaşı Funda ile seçti.
Oturdular bir ağacın dişine ve beraberlerinde getirdikleri radyoyu açtılar.
Radyoda ‘arkası yarın’ vardı.