STK’lar ve siyasallaşma ya da temsil noktası!

Dernekler, vakıflar, siyasi partiler, sendikalar, cemiyetler…

Hepsi birer sivil toplum kuruşu (STK) olarak adlandırılıyor.

Kişiler, kendi siyasi düşüncesi ya da inancı doğrultusunda STK platformundaki yerini alıyor.

Mesela Türkiye Kamu-Sen, Memur-Sen, KESK gibi sendikal örgütlerin tüzüklerinde siyasi düşünceleri yazmaz ama, uygulamaya baktığınızda hepsinin ayrı bir siyasi düşünce topluluğu solduğunu görürsünüz.

Aşırı milliyetçiler Kamu-Sen’de, biraz muhafazakarlar Memur-Sen’de, sol düşünceye sahip olanlar da KESK gibi sendikalarda toplanıyor.

Bir de bunların uvertürleri var.

Bulundukları konfederasyonda istediklerini alamadıkları için ayrışan gruplar var.

Tabelalarına bakın görünsünüz bunları.

Bunlar memurlar için geçerli, bir de işçi sendikalarını düşünün: Türk-İş, DİSK, HAK-İŞ gibi konfederasyonlara bakın. Bunların iş kollarındaki gruplaşmalarına bakın.

Siyasi düşüncenin yanında farklı beklentilerde kendiliğinden oluşuyor.

Adına profesyonel sendikacı denilen isimler işyerine gitmezler, gitseler de diğer çalışanların çalıştığı gibi çalışmazlar.

Gerekçi, profesyonel sendikacı…

**

Kahramanmaraş tekstil ağırlıklı sanayiye sahip bir kent. Bugün irili-ufaklı 500’e yakın veya daha fazla ekonomik faaliyette bulunan tekstil işyeri var.

Kiminde 10 bin kişi çalışır, kiminde 40 kişi…

Sendikalaşma ise bunların tamamında yok denecek bir tanımdadır.

Sahi, Kahramanmaraş’ta tekstil iş kolunda (dokuma, iplik, hazır giyim vs.) kaç tane işçi vardır; hangi sendikanın kaç tane üyesi vardır.

Siyasallaşmanın yanında temsil noktasını kaybeden ve şubelikten, temsilcilikten düşenler de adlarına büro sorumlusu diyorlar.

Sendikalaşmaya, işçilerin haklarının korunmak için sendikalara üye olmasına karşı değiliz elbette, karşı çıktığımız temsil noktasında gereğini yapamayan cibilleyitsizler.

Kendilerine sendika ağası da diyebilirsiniz.

Attıkları zaman mangalda kül bırakmazlar ama iş icraat noktasına geldiğinde ise ortalıkta görünmezler ya da ucuz kahramanlık peşindedirler.

Siyasi düşüncesine uygun medya organları ile hareket ederler.

Bir kaşık suda kıyameti koparırlar.

Vesselam sendikal STK’lar da siyasallaşma had safhada ama memur ya da işçilerin sorunlarının çözümünde ‘karanfil eker misin /  lili yar lili yar / balınan şeker misin / de lili de lili yar”

**

Baronun seçimi var: 7 Ekim’de avukatlar yeni dönem baro başkanlarını seçmek üzere sandık başına gidecekler.

Mevcut başkan Metin Doğan’ın adaylığı konuşuluyor. Osman Solak, Tuncay Atakan ve Mehmet Emin Darendeli aday oldular. Bu arada Erdal Haluk Yolaçan ve Necati Dağ’ın da aday oldukları konuşuluyordu, ancak bu iki isim seçimlerden çekildiler.

Önceki gün Mehmet Emin Darandeli, seçim çalışması kapsamında Pınarbaşı’nda bir akşam yemeği verdi.

Yemeğe 150’ye yakın isim katıldı.

Mevcut başkan Doğan’ın yanı sıra, eski baro başkanları ve adaylık için ismi geçenlerde yemeğe katıldılar.

Güzel bir tablo vardı.

Özellikle, Darendeli’nin karşısında aday olanların da yemeğe katılmaları; avukatların birlik ve beraberlik konusunda diğer STK’lara göre 1-0 önde gittiğinin bir göstergesi oldu, benim için.

Uzun süre kendi kendime sordum; ‘Yanlış mı görüyorum; rakipleri de yemekteler?’ diye de davetli olan meslektaşlarıma sordum.

Böylesine güzel bir tabloyu ölümsüzleştirelim; tüm adayları bir kadraj altında toplayalım dedik.

Ama Metin Doğan, davete icabet etmedi. Birlikte resim çektirmedi. Yadırgadım.

**

Mehmet Emin Darendeli, ‘Çok fazla konuşmayacağım’ dedi selamlama konuşmasında.

Katılanlara teşekkür etti.

Projelerini uzun uzun anlatmadı; ‘Projelerimi ikili görüşmelerde, büro ziyaretlerinde anlatacağım’ dedi.

Bu da ilginç geldi.

Çünkü, adaylar adaylıklarını açıklarken başlarlar uzun uzun anlatırlar.

Darendeli tam tersini yaptı. Konuşmadı.

Gerekçesi de ilginç:

“Avukatlar konuşurlar, dinlemezler…”

Tabi bu işin latifesiydi; dinlemeden savunma yapamazlar ki!

Darendeli; muhabbetin, sevginin ve dostluğun oluşmasını istediklerini söyledi.

Yardımlaşmanın, dayanışmanın sağlanacağını dillendirdi.

Uzmanlaşma konusunda çalışmalar yapacağını söyledi sadece; “Avukatlar okuyan, yazan ve yazdığından kazanan” olmalıdır diyerek te en önemli hedefini gösterdi.

**

Kahramanmaraş Barosu da son dönemlerde siyasallaşmış bir kurum olarak dikkati çekiyor.

Mevcut Başkan Metin Doğan; AK Parti’nin il genel meclisi üyesi, partinin çeşitli kademelerinde de yöneticilik yaptı.

Önceki başkan İsmail Kahveci de aynı şekilde; AK Parti’de çeşitli görevlerde bulundu.

Ondan önceki başkan Kemal Yavuz da, BBP’de hizmette bulundu ve halen de partide görev yapıyor.

Onun öncesindeki Rifat Bülbül de, yine iktidar partisinde kurucu başkanlık yaptı.

Elbette herkesin siyasi düşüncesine saygımız var. O konuda biz bir yorum yapamayız, yapanların da karşısında yer alırız.

AK Parti’de de, MHP’de de, CHP’de de, DYP’de de, BDP’de de, BBP’de de, diğerlerinde de aktif siyaset yapan avukatlarımız var.

Elbette siyaseti yapacaklar.

Ama aktif siyaset yaparken; baro gibi önemli bir kuruluşa talip olmak düşündürüyor.

Nasıl hak arayacak?

Nasıl bir yol izleyecek?

**

Konu sadece baro, sendika değil elbette…

Esnaf örgütlerinde de aynısı söz konusu.

Mesela Falan Filan; Şu Odanın Başkanı… Filan Siyasi Partinin İl Yönetim Kurulu Üyesi..

Şimdi Filan, bakkal esnafın sorununu nasıl çözümleyecek mensubu bulunduğu partinin icraatları karşısında?

Bunlar düşündüren gelişmeler.

Alışılmış ama yine de garip gelebilen uygulamalar.

Artık STK’ların başındakiler STK’yı siyasallaştırmadan ve temsil noktasında daha aktif olarak görev yapmalılar.

Unutulmalıdır ki, STK’ların başındakiler seçilene kadar kendisini destekleyenlerin; seçildikten sonra ise tüm üyelerinin temsilcisidir.