Elbistan da bir esnafla sohbet ediyoruz: “ Türkmenler’den biri gelir veresiye mal isterse, senet yapma deftere yazmam, ne zaman ödeyeceksin derim, malı verim, o dediği gün getirir öder, Çünkü o Türkmenlerden, bir yiğittir” dedi.
Devletine bağlı, milletinin seven, hak ve hukuk gözeten, saf temiz, insan arayan Türkmenlere gelsin!” diye ilave eden esnafın söylediklerine hak vermemek elde değil.
Türkmenler den bir davet aldık, Ramazan Uygun, Mehmet Kadımehmetoğlu, Battal Uygun evine misafir olmak üzere Kahramanmaraş Merkezden yola çıktık.
Ilıca, Hacınınoğlu, Alışar, haaa alışar dan geçip de Muhtar Şaban Göz selam vermemek olmaz, çünkü ona selam vermeden bir kuş bile uçmaz ama evinde bulamadık çeşmesinden su içerek Türkmenlere doğru yol aldık.
Türkmenler uzaktan görüldü, yarısı kar yarısı değil, Kar Türkmenler köyünü ortadan ikiye bölmüş yüksekleri karla kışı, sahilleri ise bahardan kalma bir gün yaşıyordu.
Önce selamı Muhtar Cuma ya da yeni adı ile Encümen Cuma Uykun vermek istedim, Mustafa Türkmenoğlu hocamın kapısının önünde durdum, baktım araba yok, anladım ki evde yok, gıyabi selam vererek yolumuza devam ettik.
Caminin yanına kadar vardık, benim düldülü ile Hüsne Uykun teyzemin evinin önüne koyarak, Önce Teyzemin kabrini ziyaret ederek Fatiha’sını okuduk. Buradan karlı bölgeye Battal Uykun kamyoneti ile devam ettik.
Köse Ali’ye çıktığımızda temiz havanın ciğerlerimize dolduğunu hissettik.
Dayılarıma selam vererek: Battal beyin evini bulduk.
Mehmet Kadımehmetoğlu: Gözü tavuklarda, çillisi, siyahı, kırmızısı, beyaz horozu ki renge renk gerçek gezen tavuklar.
Kapı önünde bir iki kar tepeledikten sonra ev sahibinin davetine uyarak içeri girdik.
Biz sanıyorduk ki sadece davetli ben, Ramazan, Kaportacı Mehmet ustamız sanıyordum, ama değilmiş, bizim Türkmenler de gelenekmiş, eve Türkmenler dışından misafir geldiğinde komşuları da çağırtılırmış gelenek, görenek böyle imiş çok da güzel oldu.
Yemek gelmeden: misafirler bir iki dökülmeye başladı.
Maşallah, düğün evi gibi oldu. Akşam Namazını cemaatle eda ettikten sonra uzun sofra serildi. Yemekler gençler tarafından sofraya getirilmeye başlandı. Sonra Kur’an-ı Kerim tilaveti, dua ile sofra toplandı.
Maşallah yemek öyle bereketli idi, yediğimiz kadar da yemek arttı ev sahibine kaldı.
Abdest tazelemeden sonra çaya oturmadan yatsı namazını yine cemaatle kıldık.
Teyzemin oğlu Hamza Ezan okuyunca, imamımız saf ve temiz insan Türkmenlerin yiğit evladı olunca yatsın namazı da pek keyifli oldu huşu içinde bir namaz oldu.
Soba ve ateşi unutmuşuz. Soba yanınca terliyoruz, soba sönünce üşümeye başlıyoruz, bir ara kendimize geldik, bugün halimize ne kadar şükür etsek yine de şükrümüzü yerine getiremeyeceğimizi gördüm.
Yatsı namazı sonrasında: Türkmenlerin saf ve temiz insanları, benim güzel akrabalarımızla koyu bir sohbet başladı.
Türkiye siyasetinden, dünya siyasetine, ekonomik durumdan, kişisel sorunlara kadar hemen her konu konuşuldu. Suriye’den girdik, Libya’dan çıktık.
Türkmenler, Vehne, Ataköy, Demirlik, Alışar, Gaziler de var olan inek ve süt potansiyelinin yok yüksek olduğunu, Kahramanmaraşlı dondurmacılarını buradan süt alabileceklerini gördük.
Bugün köy mü desek, mahallemi desek bilemiyorum ama Ilıca üzerinden Kahramanmaraş’a 100 km uzaklıkta bulunan Türkmenler ve Ilıca tarafında yaklaşık bugün 6 ton süt olduğu bu sütlere Pazar aradıklarını gördük.
Bu konuyu şehrimizin dondurmacılarına ileteceğim, yeni bir süt kapısı olur diye düşünüyorum.
Kurtlar kar üzerinde oynarken, tavşanlar zıplarken, keklikler, yüksek yerlerde öterken, soba üzerinde dağ çayının kokusu bir başka güzel kokuyor, insana yaşama keyfi veriyor.
Herkes sıra ile evine davet ediyor ama zaman yok.
Türkmenler köyünün yiğit insanları: Bir günde bizde misafir olun diye ricada bulunuyorlar ama iş bizi bekliyor, emekli olup, gidip birer gün her evde kalsam emin olun bir kitap daha yazacak bilgiler alırım.
Akrabalara Selamlar…