Nerden nereye? Bundan tam 10 yıl 8 ay önce bir seçim yapıldı, AKP iktidara geldi ve o tarihten bu güne kadar da bu millet bu iktidarı yüksek oy oranları ile destekledi. Ancak;  AKP için ülke yönetimi, şirket yönetiminden farksız dı. Her şey alıp, satılacak bir emtia, milli duruş, milliyetçilik ayaklar altı idi. İki önemli konu hep ihmal edildi ve pratiği olmayan hayaller ile ele alındı. İlki DIS POLİTİKA; ikincisi ise ASAYİŞ, yani TERÖRLE MÜCADELE

Dış politika da strateji belli idi; “Komşularla sıfır sorun” ama sonuç malum!!! Bu politik hedef devreye sokulmadan, tek düşmanımız Yunanistan idi. Yunanistan’ın da ekonomik ve siyasi problemleri yüzünden başını kaldıracak hali yoktu. Halen kendi meselesi ile meşgul.

Gelelim günümüze; şimdi de öyle mi? Keşke öyle olsa; Irak ile problemliyiz; İran sürekli tehdit etmekte, Rusya bölgede nasıl davranmamız gerektiğini anlatır durumda, Suriye dersen içini karıştırdığımız ve yaşadığı iç harbi bizden bilen bu yüzden de düşmanlığını her platformda ifade eden bir ülke konumunda.

Sınırımızda olmasa da Mısır;  iç siyasetini dizayn etmeye çalıştığımız bir ülke ve MURSİ’den sonra yeni yönetime gelen SİSİ tarafından kurulan hükümet “iç işlerimize daha fazla karışmayın” diyen ülke konumunda. Libya’yı ise hiç konuşmak bile istemiyorum; Kıbrıs’ta en fazla destek veren lideri ve ülkesini bombalatan ülke olduk maalesef.

Gelelim TERÖRLE Mücadele konusuna; “BARIŞ SÜRECİ, ÇÖZÜM SÜRECİ” adına ne dersek diyelim her tarafından ülkenin “toprak birliğinden” tutun da özerk yönetime geçiş, eyalet sisteminin kurulması seçeneğine kadar konuşulan bir konu oldu.

HABUR’da yaşanan rezaletten sonra Türkiye sürekli mevzi kaybeder oldu. Çadır mahkemeleri, Kandilden gelen militanların gövde gösterisine kadar her şey bu süreçte yaşandı. Oslo’da yapılan DEVLET-PKK görüşmeleri, hükümet bu görüşmelerin içindeydi dışındaydı tartışmaları, sonrasında İMRALI-KANDİL- ANKARA hattında ortaya çıkan seferler, gidip gelen postacılar, elçiler, anlaşma kriterleri, PKK tehditleri, “sözünüzde durun” tartışmaları hepsi bu milletin gözünün içine bakarak gerçekleşmedi mi?

Hükümet; bu görüşmelerle meşgul iken halkında inandırılmasında bazı işbirlikçi ve toplumu psikolojik olarak bu sürece hazırlama elemanları gereki idi, can simidi olarak da AKİL ADAMLAR sürülmedi mi sahaya. İl il dolaşan kendilerine AKİL denilenler, kendileri halktan akıl almaya gelmişlerdi. Halkın şüphelerini, süreçle ilgili meraklarını gidermesi beklenenler de bilmiyordu ne yaptığını ve hükümetin ne yaptığını. Sadece “BARIŞ İSTİYORSUNUZ DEĞİLMİ?” diyorlardı. Be hey ahmaklar; bu ülke terörden ne çekti bilmez misiniz? BARIŞI İSTEMEYEN OLUR MU? Elbette herkes ister. Ancak soru şu  “PKK silahları susturmak için ne istiyor? Onlara ne vaat ediyoruz?” bu soruları onlar da bilmiyordu tabi. Bu soruyu gündeme getirenlere de hükümetin en üstünden Sayın Başbakan’dan geliyordu azar ve fırça!!!

Derken; geldik “PKK’nın çekilme sürecine” yüzde doksanı çekildi, yok yok yüzde on beşi çekildi, silahları bırakıp sınır dışına çıkacaklar, yok yok öyle değil silahları ile birlikte çıkacaklar tartışmalarına. Tabi sürece halel gelmemesi için de herkes görevini yapıyordu!!! Güvenlik güçleri bu eşkıyayı gördüğünde sırtını dönüyor, onları görmemiş oluyor, PKK alay edercesine dönüş yolunda şantiye basıyor, işçi kaçırıyor, adam öldürüyor, ama hükümet kararlı “Barış sürecini feda etmeyeceğiz” diyordu ama bu arada sınırlarımız delik deşik olmuştu, Suriye’den gelen bombalı araçlar bir gün Cilvegözü sınır kapımızda bir günde Reyhanlı’da patlıyor ve insanlarımız şehit ediliyordu.

Hergün PKK dan haberler gazete manşetlerinde düşmüyor, “kongre yaptılar”, “yönetim kadroları değişti”, “dağa yeni militanlar katıldı” haberleri, siyasi temsilcilerinin gazetede artık açık açık Türkiyeyi tehdit eden, PKK ya arka çıkan açıklamaları, “KÜRT YÖNETİMİ” olarak bilinen KCK yapısının gerekliliği, masumiyeti, “kendi öz savunma güçlerinin” kurulması, asayiş timlerinin mezuniyet törenleri, yol kesip kimlik sormalar, Valilerce yapılan inkar açıklamaları ama gazetelere yer alan resimler. Bunların hepsinin maksadı da “Türk Milletinin kulağının ikili yönetime” aşina edilmesi politikaları idi.

Öte yandan da PKK sözcüleri “hükümet üstüne düşen demokratikleşmeyi yapmadığı” suçlamasını yapıyor,  sözlü yada yazılı protokole uygunsuz davranışlar olduğundan dem vuruyorlardı. Cemil Bayık’lı, Murat Karayılan’lı, tehditler, süre vermeler falan derken hoppa şimdi de SURİYE PYD’sinin eşkıya başı Türkiye’yi açıktan tehdit etmeye başlamaz mı?

Demokratikleşme adı ile verilen ev ödevlerinden en önemlisi “yeni anayasa” yapılması idi, hükümette “bakın bu konuda çalışma yapıyoruz” demek için; “Anayasa Hazırlık Komisyonu” tarafından şu ana kadar kabul edilen maddelerin mecliste kabul edilmesi gündeme geldi;  ama bu oyunu “MHP GENEL BAŞKANI, SAYIN DR DEVLET BAHÇELİ” bozdu. Oyunu bozulan, köşeye sıkışan ve sinirleri bozulan AKP den sözlü değil küfürlü, hakaretli beyanatla durumu kurtarmaya çalışsa da, gerçekler artık en üst düzeyde ifşa edilmiş oldu.

Bu konuda Sayın Bahçeli gereğini yaptı ve resti çekti; artık bu milletinde bu gerçekleri görme ve ülkeyi zillete sürükleyen siyasi iktidara “hadi oradan” deme zamanı gelmedi mi?

EY TÜRK MİLLETİ TİTRE VE GERÇEĞİ GÖR, KENDİNE GEL, BU ZELİL DURUMU REVA GÖRENLERE BİR HESAP SOR. SEÇİM SANDIĞINI İSTE VE İKTİDARIN DEFTERİNİ DÜR.

Saygı ve muhabbetlerimle; Allah’a emanet olunuz.