20 OCAK’tan bugüne ciddi bir sağlık problemi ile mücadele ediyoruz.

40’ı devirdikten ve üst üste ameliyatlar geçirdikten sonra sağlığın bu denli önemli olduğunu gördüm, bunu itiraf ediyorum.

İstanbul’da gerek ameliyat öncesi ve gerekse ameliyat sonrası elimden geldiğince bir şeyler okumaya gayret ettim.

Okuduğum kitaplardan birisi de, Mâverdi’nin “Siyaset Sanatı” isimli kitaptı.

Kitabın kapağında isminin yanı sıra “Kitabülnasihatmülük” yazıyor.

Mâverdi, İslâm bilginleri arasında renkli kişiliği ve siyasetle ilgili özgün düşünceleriyle tanınıyor. Batıda daha çok “devletler hukuku” ve “kamu hukuku” alanındaki eserleriyle tanınan Mâverdi, yayınevinin verdiği bilgilere göre ülkemizde de Ahkâmussultaniye adlı eseriyle özdeşleşmiş.

Bu eser, yöneten ve yönetilen arasındaki ince çizgiyi koruyarak her iki tarafın hak ve sorumluluklarını, emaneti ehline vermeyi, hukukun üstünlüğünü, kazançların hakça paylaşımını, savaş ve barış stratejisini nev-i şahsına münhasır bir üslup ile işliyor.

Ayrıca çocukların, gençlerin ve ailenin eğitiminden devlet yöneticilerinin eğitimine kadar bir dizi söz söyleyip, sağlıklı bir toplum projesini hedefliyor.

Üzüldüğüm konu, İstanbul’da yattığım hastanede kitabı bitiremeden Kahramanmaraş’a dönerken kitabı kaybettim. Tesellim, üçte ikisini bitirdiğim kitaptan aklımda bir çok şey kalmış olması…

Uzaklara gitmeye gerek yok…

Mesela kentimizde de siyasetin ne kadar acımasızca yapıldığı ve adeta “insan öğütme makinesi” gibi çalıştırıldığı…

Koltuk...

Makam ve mevkii…

Hırs ve ihtiras…

Rol model olacak sadece iki portreden örnek vereceğim…

Birisi Mehmet Beşen (sigortacı) diğeri de genç işadamı İsmail Bildirici örneği…

Her ikisi de geçmiş dönemlerde Ak Parti İl Başkan Yardımcılığı yaptılar…

Kendi benliğimi tanıdığım kadar bu insanları tanıyorum.

İkisinin de siyasete ihtiyacı yok ama siyasetin bu tarz insanlara çok ihtiyacı var.

Dikkat edin, “politika” demiyorum, “siyaset” diyorum…

“Klasik politika” değil, “bilimsel siyaset” yapma yeteneği olan insanlar…

 Hem parti siyasetine ve seçilmiş milletvekillerine hem de kente büyük katkılar sağlayabilecek yetenekteler ancak her ikisi de popülist politikacılar tarafından muhtemelen öne çıkabilecekleri korkusuyla şark oyunları ile siyasi arena’dan dışarı çıkartılmış durumdalar…

 “Emaneti ehline ver”me şiarından hareket edilse bu insanlar siyaset müessesesinin içinde olurdu ancak Bildirici, “parti bizim ama çıktığım kapıdan girmem” derken, Beşen’de, “biz dışarıda kalsak da üzerimize düşeni yaparız” diyor.

Ben mesela lider vekil Mahir Ünal ya da Yıldırım Ramazanoğlu’nun yerinde olsam bu insanları ilk fırsatta özellikle birebir ziyaret ederek bir dinlerdim… Zira, siyaset sanatı da bunu gerektirir!