12 Haziran Pazar günü, sözün bittiği yerdeydik hepimiz de. Vatandaşlık görevimiz gereği, 24. dönem milletvekillerini seçmek üzere sandık başına gittik, oyumuzu kullandık.
Aylardır, günlerdir kafamız şişti anons arabalarının gürültüsünden. Çoğunun ne dediği de anlaşılamayınca, müzik gürültüye dönüşmüş, tiksindirmiş, bıktırmıştı.
Görüntü kirliliğini de buna eklerseniz, zaten hiç seçim heyecanı yaşamayan piyasalar, vatandaş kitlesi ve siyasetçiler, daha doğrusu meclise gitme şansını yakalayanlar, herhalde sevinçten göbek atıyorlardır ve birkaç gün uyku kendilerine haram olacak.
Pazar günü, herkes akşamın olmasını iple çekti. Yürekler güp güp attı, tansiyon ve heyecan zirve yaptı, iddiaya girdikleri, sevdikleri ve gönül verdikleri partiden kimler, hangi adaylar vekil seçilmişti, merakın ve heyecanın boyutunu tahmin etmek hiç de zor değildi.
Ama bitti, Pazar günü son sözü vatandaş söyledi. Mecliste kendini temsil edeceğine inandığı partiye, milletvekili adaylarına oy vererek, iradesini ortaya koydu.
*
Üç aylardan Recep ayı içerisindeyiz. Yani mübarek ay. Bu kutsal ve anlamlı ayda Başbakan sayın Recep Tayyip Erdoğan bir zafer daha kazandı, Kahramanmaraş da yine liderliği korudu, Türkiye genelinde en çok oy veren il olma başarısını gösterdi, ama tahminler-hesaplar tutmadı, vekil sayısı değişmedi.
Oyunu artırdı, iyi çalıştı, AK Parti teşkilatını tebrik ediyorum.
MHP hayal kırıklığı yaşattı. Herkes o şaşalı seçim döneminde en az iki milletvekilliği bekler, Ejder Oruç’u da Ankara’da görmeyi düşlerken, Mesut Dedeoğlu ile yetinmek zorunda kaldı.
Peki, ya CHP’ye ne demeli. Bereket versin Kemal Sağ vardı da, Durdu Özbolat’ı besledi, arkadan itekledi, Özbolat’ın Ankara’ya gitmesini Sağ’ladı. Yoksa işi zordu.
Artık sayın Başbakan bu kez, bir veya iki bakanlık verir inşallah.
Bir bedeli, karşılığı olmalı, değil mi yani?