Sevgili okuyucular, bir kaç gün içinde iki ayrı yeni CHP sahnesine tanık olduk. Birincisinin baş oyuncusu, yani esas adam Sosyal Demokratların Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Yanına ise yardımcıları olan rol arkadaşlarından bazılarını alarak merhum Adnan Menderes’in mezarını ziyaret eden Kemal Bey, böylelikle “Yeni CHP” iddiasının altını ciddi biçimde doldurmuş oldu.

İkinci sahnenin başrolündeyse kendisi halen eski CHP’li olan ama şimdi yeni CHP sözcüsü Prof. Dr.Haluk Koç vardı. Koç zaten uzun bir süredir meraklısının haberdar olduğu Oslo belgelerini ifşa ettiği basın toplantısıyla bir anlamda “Yeni CHP” iddiasının içini boşaltmış oldu.

Kılıçdaroğlu’nun önceki günkü kabir ziyaretinin anlam ve önemi üzerinde uzun uzun konuşmaya gerek bile yok. Bu adımın önemli bir adım oldu. Sosyal Demokratların partisi yeni CHP’ye oy mu kazandıracağı yoksa kayıp mı ettireceği üzerine bir dizi spekülasyon yapılabilir ama şu aşamada bunların hiçbir değeri yok. Çünkü Kılıçdaroğlu bu hareketiyle gerçekten tarihi bir ezberi bozmuş oldu ve bunun eninde sonunda özel olarak Sola yani yeni CHP’nin, genel olarak solun hayrına olduğu açıktır.

Kılıçdaroğlu’nun bütün bu çabaları ülkemiz açısından olumlu ama ne var ki daha üzerinden bir gün geçmeden sözcü Haluk Koç’un bildik ezberleri tekrarlaması için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Neden mümkün olmadığını izah etmek için, önce sözcü Koç’un önceki günkü basın toplantısının niçin bir ezber olduğu üzerinde durmamız şart. Normal şartlarda Sosyal Demokrat (sol) iddialı partiler iç çatışmalarda güvenlikçi politikaların esas alınmasına karşı çıkar, çözüm için barışçıl yolları sonuna kadar zorlarlar. Nitekim 1980 ortalarındaki sosyal demokrat partiler büyük ölçüde bu çizgiyi benimsemiş, “Kürt” demenin bile yasak olduğu bir dönemde “Kürt Sorunu”nu ülke gündemine, Kürt siyasetçileri de Meclis’e taşımışlardı. Fakat 1990 başlarından itibaren sosyal demokrat hareket sağcılaşma sürecine girdi ve özellikle Kürt sorununda eski çizgisine tamamen zıt bir yola savruldu.

Aslında Haluk Koç’un dün yaptığı da, merkez sol siyasetin 90 başlarında benimsemiş olduğu sağcı/devletçi/statükocu politikaların tekrarından, ezberinden başka bir şey değildir.

Şimdi  önemli soru şu: CHP yoluna ileriye doğru mu, yoksa hep arkasına bakarak mı devam edecek? Kürt sorununda çözümsüzlüğe oynamaya devam mı edecek, yoksa çözüm için elinden geleni mi yapacak? Örneğin hükümeti “Neden PKK ve Öcalan’la görüşüyorsun?” diye mi, yoksa “Neden bu görüşmeleri sonuç alıcı bir şekilde geliştirmiyorsun?” diye mi eleştirecek? Bekleyip hep birlikte göreceğiz.