Sağlığın pozitif tanımıyla başlamak istiyorum. Bilindiği gibi, sağlık, artık "bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam iyilik hâli" diye tanımlanmaktadır. Bu pozitif bir yaklaşımdır ve bu pozitif tanımda dikkat edebildiğiniz gibi hem bedensel sağlık hem ruhsal sağlık hem de sosyal yönden tam iyilikten bahsetmektedir. Yani ruhu da alması önemli bir yaklaşımdır ve burada dikkat ederseniz sağlık "tam iyilik hâli" diye tanımlanmaktadır.
Tam iyilik sonsuz bir kavramdır. Bugün sağlıklısınız, bugünkü sağlıklı hâlden daha sağlıklı hâle gelebilirsiniz anlamını taşımaktadır. Onun için sağlık hizmetlerinde hedef kitle sadece hastalar değildir, sağlık hizmetinde hedef kitle tüm insanlardır. Her insanın sağlığı daha da geliştirilebilir ve bu yüzden sağlık hizmeti her yaşta, herkesi, her zaman ilgilendiren bir hizmettir. Bu yaklaşımla, artık sağlık hizmeti günümüzde 4 grupta ele alınmaktadır; sağlığı geliştirme yani "health promotion" sağlığı koruma, tedavi hizmetleri ve rehabilite hizmetleri olarak 4 gruba ayrılmaktadır. Sağlığı geliştirme, son derece insancıl ve çağdaş bir yaklaşımdır, herkesin sağlığını daha iyi yapmaya çalışmaktadır. Bu önemli bir yaklaşımdır ve en çok da buna ihtiyacımız vardır.
İkinci grup hizmetler, koruyucu hizmetlerdir. Koruyucu hizmetler bir statükodur,
mevcut durumu korumaya yöneliktir yani hastalığın oluşmasını önlemeye yönelik bir yaklaşımdır ve bu da çok çağdaş ve insancıl bir yaklaşımdır, ucuzdur, etkindir; doğrusu da hasta olmayı önlemektir. Onun için, çabalarımızı aslında hastalığı korumaya vermemiz lazım, hatta sağlığı geliştirmeye vermemiz lazım. Tabii ki bu ütopyadır; bu arada insanlar hasta da olacaklar, onun tedavisine ayrıca geleceğim. Ama, koruyucu hizmetlerde çok geniş bir yelpaze vardır; kişiye yönelik koruyucu hizmetler ve çevreye yönelik koruyucu hizmetler olmak üzere bu da 2'ye ayrılmaktadır. Şimdi, kişiye yönelik koruyucu hizmetler içerisinde 6 farklı grup var. Bunların bazıları üzerinde özellikle değineceğim. Bir tanesi bağışıklamadır yani aşı yapma. Burada kasıt, bu bulaşıcı hastalığa karşı toplumsal bağışıklığı oluşturmaktır; bu çok önemli bir yaklaşımdır. Ülke olarak bulaşıcı hastalıklara karşı bağışıklama konusunda, aşı yapma konusunda hakikaten deneyimimiz yüksektir, becerimiz yüksektir, etkinliğimiz de yüksektir. 13 bulaşıcı hastalığa karşı bağışıklama programı yürütüyoruz ve bunda da çok başarılıyız ama bunun tüm amacı hastalığı ortadan kaldırmaktır. Onun için, buna ayrı bir önem vermek gerekir ve bu bulaşıcı hastalıklarla ilgili, dünyadan kaldırmak da mümkündür çünkü etkeni belli ise buna aşı yaparak bu hastalığı ortadan kaldırabiliriz.
Türkiye'de 2 hastalık görülmemektedir. Bir tanesi çiçektir, 1970'lerde eradike edildi; diğeri, çok şükür, bizim dönemimizde eradike edildi, bu da çocuk felcidir. Çocuk felci konusunda ülke olarak 2001 yılında sertifika aldık. Bu da önemli bir başarıdır. Tabii ki bakanlığın değil tüm sağlık çalışanlarının başarısıdır; yılların emeğinin, yılların çabasının getirdiği bir başarıdır. Onun için tüm sağlık personelini bu konuda başarılarından dolayı kutluyorum.
Şimdi, sıranın kızamığa geldiğini düşünüyorum. Aslında, bunu da mutlaka ortadan kaldırabiliriz; aşı çalışmalarıyla kızamık hastalığını da tamamen yok edebiliriz. Bu konuda yeniden kızamık eredikasyon programının da başlamasını istiyorum hakikaten, bunun ülkemiz açısından da çok önemli bir katkısı olacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunu destekliyoruz.
Diğer bir kişiye yönelik koruyucu hizmet ise erken tanıdır. Erken tanı için klasik olarak hep şu söylenir: Hastalıkları ne kadar erken tanı yaparsanız o kadar iyi tedavi edersiniz. Burada da yürüttüğümüz 2 program var, bakanlık olarak yürüttüğümüz 2 program var. Bunlardan biri yenidoğanda erken tanı programıdır, çok doğru bir yaklaşımdır, destekliyoruz ve sonuna kadar desteklemeye de devam edeceğiz. Özellikle kistik fibrozis, doğuştan hipotiroidinin saptanması gibi konular hakikaten çok önemli katkılardır. Bu konuda başarılıyız.
Diğer bir erken tanı çalışmamız ise kanser tarama programlarıdır fakat onda istediğimiz gibi gitmiyor. Burada toplumsal katılımda bir sorun var. Buradan sesleniyorum, tüm risk grubu vatandaşlarımıza sesleniyorum: Sağlık Bakanlığımızın yürüttüğü 3 hastalığa karşı kanserde erken tanı programlarımız var. Sadece bunlara değil tüm kanserlere ve kronik hastalıklara yönelik erken tanı programlarına lütfen katılalım bu çünkü toplumsal sağlık düzeyimizi yükseltecek ve refahımızı, yaşanabilirliğimizi yükseltecek bir durumdur ve önemli sorunlardır. Bunun için, herkesi de erken tanı konusunda duyarlı olmaya ve verilen hizmetleri almaya... Onun dışında da kendimizin de periyodik olarak muayene olma bilincini yerleştirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Tedavi hizmetlerine gelince... Aslında tedavi hizmetleri toplumda basamaklı bir şekilde verilir, tüm dünyada da böyledir. "Birinci basamak tedavi hizmeti" dediğimiz zaman ayakta tedaviyi anlarız, şu an onun karşılığı aile hekimliğidir. "İkinci basamak tedavi" var ve bir de "üçüncü basamak tedavi" dediğimiz, eğitim-araştırma hastanelerinde yapılan tedavidir. Bizdeki yanlışlık, bizdeki sorun ve bütün yığılmaların da sebebi herkesin direkt üniversite hastanelerine ya da eğitim-araştırma hastanelerine gitmesidir. Mutlaka ve mutlaka basamaklı hasta sistemini uygulamamız lazım. Bunu uygulayamadığımız sürece ne kadar hastane açarsak açalım, ne kadar poliklinik açarsak açalım hastalık yükünü azaltamayız. Onun için, mutlaka birinci basamağı ve ikinci basamağı etkin kullanmamız lazım. Birinci basamakta, şu anki modelimiz aile hekimliğidir, aile hekimliğini desteklememiz gerekir. Evet, aile hekimlerinin yükü fazladır, aile hekimleri bu durumdan şikayet etmektedir; şu an 4 bin kişiye kadar kayıt yapılabilmektedir, bunu mutlaka ve mutlaka 2.500'e indirmemiz lazım, en azından ilk etapta aile hekimlerine kayıtlı kişi sayısını 2.500'e indirip onların, bakım hizmetlerinin kalitesinin artmasını sağlayabiliriz.
Bunun dışında, aile hekimliğini çok desteklememiz gerektiğine inanıyorum. Bu aile hekimlerinin bir kısmı, maalesef, bina olmadığı için, kamu binası olmadığı için kiralık binalarda, özellikle büyükşehirlerde kiralık binalarda kalmaktadır, bu durumdan da kurtarmak lazım. Aile hekimliğine standart binalar yaparak sağlık hizmetlerinin kalitesini artırmak gerekir. Aynı zamanda birinci basamak sağlık kuruluşlarını personel yönünden de desteklemek lazım. Sağlık hizmetleri anlayışı değişti, daha büyük ekipler oluşturmamız lazım. Sadece bir hekim ve hemşireden ziyade yanına bir diyetisyen, yanına bir psikolog mutlaka katmamız gerekir ve ekibi genişletmek gerekiyor.
Diğer koruyucu hizmetler için ise, topluma yönelik koruyucu hizmetler için ise mutlaka
toplum sağlığı merkezlerinin sayısını artırmamız gerekiyor. Şu an toplum sağlığı merkezleri maalesef yeterli değil. Özellikle büyükşehirlerde sadece ilçe merkezinden topluma yönelik koruyucu sağlık hizmetleri vermemiz mümkün değildir. Nüfusu 1 milyona yaklaşan ilçelerimiz var, onun için en azından her 100 bin nüfusa bir toplum sağlığı merkezi kurulabilir ve böylece topluma yönelik koruyucu hizmetleri artırabiliriz. Çevreye yönelik koruyucu hizmetlerde ise eskiden Sağlık Bakanlığı çok daha aktifti fakat şu an daha çok gözlem pozisyonunda Sağlık Bakanlığı. Çevre hizmetleri Çevre Bakanlığına, gıdayla ilgili hizmetler de Tarım Bakanlığına verildi. Oysa çevre hizmetleri insanın sağlığını en çok etkileyen unsurlardır. Hastalıklarımızın yüzde 90'ının sebebi çevresel faktördür. Çevresel faktörleri kontrol etmeden, çevresel faktörleri ortadan kaldırmadan hastalıkları önleyemeyiz. O zaman, tersine, daha çok hastaneye ihtiyacımız olur, daha çok poliklinik yapmaya ihtiyacımız olur. Oysa koruyucu hizmetler sağlığı korumaya yöneliktir, insancıldır, ekonomiktir, ucuzdur. Bugün, tersi, tüm sağlık harcamaları dünyada artmaktadır ve bu sağlık harcamalarının artışının en çok sebebi hastane harcamalarıdır, ilaç harcamalarıdır ve bu harcamalar, maalesef ve maalesef cari harcamadır, tüketimdir; hiçbir faydası yoktur, o anı kurtarıyoruz ama geleceğe bir faydası yoktur. Gelecek için, geleceği kurtarmak için sağlık düzeyini yükseltmek istiyorsak mutlaka çevreyle ilgilenmemiz gerekir. İklim değişikliği en önemli sorundur, kirlilikler en önemli sorundur. Bunları ortadan kaldırırsak, bunları ortadan kaldırmaya yönelik politikalar yaparsak o zaman sağlığa yatırım yapmış oluruz. Gerçek yatırım, bunlara yönelik yatırımlardır, bunlara yönelik harcamalardır ve böylece sağlık düzeyini, hastalıkları önlemek mümkün olacaktır.
Tedavi hizmetlerinde mutlaka basamaklı hasta bakım sistemini yerleştirmemiz lazım. Onun için belki Türkiye'de 1'inci basamak aile hekimliği var ama 2'nci basamakta sorun var. İlçe hastanelerinin belki donanımları artırılabilir veya başka bir önerim de büyük hastanelere yönelik semt poliklinikleri uygulaması gelebilir ve böylece, hastanelerin 3'üncü basamak hastanelerin gerçek fonksiyonlarını yapmasını da sağlayabiliriz çünkü buralar eğitim araştırma hastaneleridir; burada bir taraftan tıp eğitimi, uzmanlık eğitimi verilirken bir taraftan da gerçekten araştırılması gereken vakalara hizmet verilmektedir. Şimdi, biz buraya rutin hastalıkları gönderdiğimiz zaman, o zaman araştırılması gereken hastalıklara da haksızlık yapmış oluyoruz. Burada eğitim araştırma kurumlarını desteklemek, buradaki kadroları desteklemek ve boş yere de meşgul etmemek gerekiyor. Onun için mutlaka basamaklı hasta bakım sistemini yerleştirmek ve bunu uygulamak gerekiyor ve bizdeki, Türkiye'deki en büyük yanlışlık bu; herkes direkt üniversite hastanesine gitmeye çalışıyor ve direkt yan dal uzmanına gitmeye çalışıyor. Yan dal uzmanlarının poliklinik yapması, aslında bunlar herkeste böyle bir beklenti doğuruyor. Doğru bir yaklaşım da değil ve bu şekilde de sağlık harcamaları artıyor, tanı ve tedavi süreçleri de uzuyor. Onun için genel pratisyenliğe, genel dahiliyeye, genel pediatriye, çocuk hekimliğine önem vermek ve hastalıkların bunlardan geçerek yan dallara gitmesini de sağlamak lazım.
Bunun dışındaki konulara değinecek olursam, ruh sağlığı hizmetlerini Milliyetçi Hareket Partisi olarak çok önemsiyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak toplumsal ruh sağlığını çok önemsiyoruz ve bununla ilgili çalışmalara da ayrı önem veriyoruz. Mutlaka ruh sağlığı hizmetleri tabana yayılmalıdır. Burada da amaç, yine, sadece tedavi değil, ruhsal sorunları, şiddeti önlemeye yönelik olmalıdır. Onun için eve, iş yerine kadar uzanan bir psikolojik desteğe de ihtiyacımız vardır. Burada da amaç ruhsal sorunları önlemeye yönelik olması gerekir.
Bir diğer konu, ağız ve diş sağlığı konusudur. Maalesef, ağız ve diş sağlığı konusunda da toplumsal olarak iyi değiliz. Ağız, diş sağlığı hizmetlerini yaygınlaştırmamız gerekir. Ağız, diş sağlığında aile hekimliği uygulamasını destekliyoruz. Ülke genelinde yaygınlaşmasını çok önemli görüyoruz ve ağız, diş sağlığı hizmetlerinin alınması için birtakım kolaylıklar yapılması lazım. Özellikle Sosyal Güvenlik Kurumunun muayenehanelerde ağız, diş sağlığı hizmetlerini desteklemesi ve geri ödeme kapsamına almasını çok önemsiyoruz. Birinci basamakta ağız, diş sağlığını yaygınlaştırmamız ayrıca önem taşıyacaktır.
Biraz da sağlık personeli üzerinde söz etmek istiyorum. Sağlık personelinin eğitimi ve sorunlarıyla da ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Çok geniş bir yelpaze sağlık personeli grubu; farklı farklı sınıflandırıyor, bazı sınıflara göre 39, bazı sınıflara göre 129 meslek var. Tabii ki zor; sağlık hizmetleri en profesyonel emeğin olduğu yerdir, tıp eğitimini ve uzmanlık eğitimini başa koyarsak bu konuda özellikle altyapısı oluşmamış, standartları oluşmamış tıp fakültelerinde eğitimlerin şartları iyileşene kadar ara verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle tıp fakültesi hastanelerinin mutlaka altyapıları iyileştirilmelidir ve buradaki eğitim kalitesini yükseltmemiz gerekir. Bu zamana kadar çok iyi koruduk, tıp fakültelerimiz çok başarılı, hekimlerimiz çok başarılı, tüm sayılarının artmasına, nicelik üzerinden gitmemize rağmen şu an tıp fakültelerinin, hekimlerimizin kalitesi çok yüksek, tüm dünya bunu kabul ediyor ve beğenisi de bu doğrultuda artmış durumdadır.
Ama dediğim gibi tıp meslekleri çok geniş bir yelpazeyi oluşturuyor. Tıp Meslekleri Kanunu'muz, 1219 sayılı Kanun'umuz 1928'de çıkmış bir Kanun. Çok eksikleri var; birçok mesleğin tanımı yok, YÖK'le Sağlık Bakanlığı arasında uyumsuzluklar var, YÖK birtakım insanlara diploma veriyor fakat bu diplomaların Sağlık Bakanlığında karşılığı yok, standart kadroda yok. Onun için hem YÖK'ün hem de Sağlık Bakanlığının bu konuda ciddi bir çalışma yapması ve bunları yeniden düzenlemesi ve bunlara çalışma haklarının, standartlarının, görevlilerinin tanımlanması gerekir diye düşünüyoruz.