Mensubu olmaktan şeref duyduğum milletim.

Her türlü politik kimliğinden sıyrılmış, sade bir Türk Milliyetçisi olarak sesleniyorum.

Tarihin her döneminde, büyük badireleri atlattın.

Tuzakları bozdun.

Ve bin yıla yakın bir zamandır Anadolu’yu yurt edindin.

Bu dirayet, çok ağır geldi devrin Helenizm uşaklarına.

Seni yeniden geldiğin topraklara göndermek için defalarca fiili saldırılara maruz kaldın.

Ama bütün bu saldırıları birlik ruhu ile savuştururken tarihe Türk’ün adını altın harflerle yazdırdın.

Bütün bunları gerçekleştirirken elinde sağlam bir pusula vardı.

Şuuru pusulası…

Kişilik şuuru

Milliyet şuuru

Ve

Tarih şuuru.

Ne zaman ki bu şuurdan uzaklaştın; işte o zaman Atam Bilge Kağan’ın oğlu tarafından, 735 yılında Orhun Irmağı’nın kıyısına diktirdiği taşta yazdıkları gerçek oldu:

“Doğuya giden gitti batıya giden gitti. Gittiğin yerde kanın su gibi aktı. Kemiğin dağ gibi yattı. Bey olacak erkek evladın köle, hanım olacak kız evladın cariye oldu. Kocamışlara, bilgelere itaatsizliğin yüzünden...

Tahta oturduğumda; şuraya buraya dağılmış olan milletim ölüp biterek yaya ve çıplak olarak geri geldi. Milletimin adı yok olmasın; Töre yok olmasın diye gündüz oturmadım gece uyumadım. Gözden yaş gelse önleyerek gönülden çığlık gelse geri çevirerek düşündüm. İyice düşündüm.

Milletimi kalkındırayım besleyeyim diye kuzeye güneye ve doğuya on iki büyük sefer yaptım savaştım. Ondan sonra Tanrı bağışlasın; talihim ve kısmetim var olduğu için Ötüken'i il tuttum. Açları doyurdum çıplakları giydirdim. Yoksul milleti zengin kıldım. Az milleti çoğalttım. Artık kötülük yok.”

Şimdi bir kez daha “kötülük yok olsun, milletimiz birlik bulsun, vatanımız devlet-i ebed müddet devam etsin” diye şuur pusulamızı ele alma vaktidir.

Yapılacak olan bellidir.

Madem ülkemiz bir ekonomik buhrana sürüklenmek istenmektedir. Ve bu ekonomik saldırılarla çökertilmeye çalışılmaktadır. Öyleyse her türlü politik çıkarlar bir kenara bırakılmalıdır.

Önce, sayın cumhurbaşkanımız, kullandığı dili bırakmalı ve ayrıştırıcı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı söylemlerden vaz geçmelidir.

Bir an önce, siyasi kimliğinden kurtulmalı; AK Parti Genel Başkanlığından istifa etmeli, tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Cumhurbaşkanı olmalıdır.

Ardından hükümetin en yetkili ismi, bölücü örgütün uzantısı haricinde, meclisteki bütün siyasi parti liderlerini bir araya toplamalı ve onları bilgilendirmelidir.

Partilerin yeterliliği ölçüsünde, verecekleri bakanlardan oluşan bir Milli Birlik Hükümeti kurulmalıdır.

Değil ABD, Dünya Türk’e karşı dursa, birbirimize muhalefet olsak da karşı saldırı karşısında dimdik bir bütün içerisinde beraber oluruz mesajı verilmelidir.

Üç yıllık bir ekonomik ve siyasal tedbirler programı belirlenip, Milli Birlik Hükümeti tarafından uygulanması sağlanmalıdır.

Bu süreç içerisinde, her türlü politik faydacılıktan uzak durulmalıdır.

Ve herkes sorumluluğu ölçüsünde meseleye sahip çıkmalıdır.

Çünkü…

Başka Türkiye’miz yok.

Ve gelecek bin yılda da bu topraklarda yaşamak için “Birlikte rahmet ayrılıkta azap,” olduğunu unutmamalıyız.