Bir kişiyi onu tanımayan başka birisine anlatırken fazla detaya girmeden lafı da çok fazla uzatmadan tanıtmak istiyorsak imdadımıza "Nev-i şahsına münhasır’’ deyimi yetişir. Bu deyim tatlı-sert bir üslupla kabul etmişliğin karşı tarafa aktarılmasında oldukça etkilidir.
Daha çok kişiler için kullandığımız bu deyimi doğup büyüdüğümüz içinde yaşadığımız Kahramanmaraş için de çok rahat kullanabiliriz. Kahramanmaraş "Nev-i şahsına münhasır’’ bir şehirdir.
İlginç hadiseler yaşanmış bu topraklarda, Osmanlı Devletinin en ihtişamlı döneminde hem de aralarındaki akrabalık bağına rağmen Osmanlı Hükümdarına kafa tutmaktan çekinmeyen beyler yetişmiş. Bir atımlık barutu bile yokken Fransızlara ve onların içerideki işbirlikçilerine göz açtırmadan şehir düşman işgalinden kurtarılmış. İşgalciler davul çalmasını istediğinde ‘’çalamam bu din bahsidir’’ diyen Abdal Halil Ağa gibi halk kahramanları bu şehirden çıkmış. Bu ve buna benzer özellikleri alt alta topladığımızda şehrimizin bir karakter ortaya koyduğunu söylemekten kendimizi alamıyoruz.
Çocukluk yıllarımdan hatırlarım şehrimizin sosyal hayatı daha canlı idi, gece gezmeleri vardı, insanların birlikte güldüğü birlikte ağladığı çok sayıda yazlık-kışlık sinemalara ailenin tüm fertleri beraberce giderdi. Kale, Pınarbaşı gibi mekânlarda konserler olur, cümbür cemaat hep birlikte eğlenilirdi. Gerçek manada kültürümüzün yaşatıldığı düğünler olur, mutluluklar paylaşılırdı. Cenaze olan sokakta sükûnet olur, cenaze sahiplerini üzecek davranışlardan kaçınılırdı. ‘’Mahallemizin çocuğu’’ diye bir kavram vardı. Herkes kendi mahallesinin büyüğüne de küçüğüne de sahip çıkardı. Camiler mahallenin camisi, kahveler mahallenin kahvesiydi. En lüks mekan ‘’Döş Hacının kebapçı dükkanı’’ idi. Bu şehrin insanı o zamanlar mutluydu. Pamuk çapasına gider, çeltik tarlasında sakalık yapardı. En büyük sanayi tesisi ‘’Hacı Osman’ın fabrikası’’ idi. Veli mi Delimi olduğu bilinmeyen ama sevilen onlarsız yapılamayan ‘’Çürük’’, ‘’Hacı Aslan’’ gibi şahsiyetler vardı. Deli Bahar’ı kimse susturamaz, Gaz Ali’yi kimse boş çevirmezdi. Fak-Fuk Fon muş, Belediye yardımı imiş kimse umursamazdı. Tarhanalar sabah ezanı damlara hep birlikte serilir, kışlık ekmekler hep birlikte yapılırdı. Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkün. Kısaca bu şehrin insanları o zamanlar ‘’Kader Birliği’’ yapmayı başarmışlardı.
Birkaç yıl önce bir büyüğümüzle bu şehirde neler oldu konusunu konuşurken; şehrimizdeki sosyal yapının şimdiki halini 1975-1980 döneminde çıkarılan çatışmalar, bir yerlerde kurgulanmış Maraş olayları ve 12 Eylül askeri darbesi sonrasında yaşananları analiz etmeden anlamak mümkün değil demişti. Anlatmaya çalıştıklarını o dönemde Maraş halkının mahalli deyim ile ‘’pusturulduğu’’ ifadesiyle anlayabiliriz. Geldiğimiz noktada bu düşüncede olanlara hak vermemek elde değil.
Her şeyden önemlisi bu şehrin insanı ‘’kader birliği’’ yapmayı unutmuş. Bir şeyleri umursayan çok fazla sayıda insan bulamıyorsunuz. ‘’nasıl olsa birileri yapar’’ ‘’bana değmeyen yılan bin yaşasın’’ şeklinde tezahür eden düşünce tarzı çok fazla rağbet görüyor. Bu da yeterli gelmiyor ileri doğru bir adım atanı, bir karış yükselmeye başlayanı tüm güçleri ile geri çekmeye çalışan yenilenmeye ve gelişmeye karşı topluluklar türemiş. Küçük olsun benim olsun anlayışından, büyük olsun hepimizin olsun anlayışına geçmediğimiz müddetçe şehrimize ihanete devam ediyoruz ama kimin umurunda. Kıskançlık ve dedikodu faslını açmaya bile gerek yok.
Bu şehirde yaşayanlar her olumsuz gelişmeden sonra şehrin siyasilerinden şikayate başlar, sonra da onlardan medet umar halde. Bu durum uzun yıllardan beri devam eden kısır döngüdür. Onlarca milletvekili, il ve ilçe belediye başkanları, siyasi partilerin il başkanları geldi-geçti bizler hala aradığımız ‘’şehrin adamını’’ bulamadık. Hep seçtiklerimizi suçladık, vekil olmadan önce tanımadığımız birkaç tanesi hariç hepsi de bizim içimizden çıkan kabul görmüş kendi alanlarında donanımlı insanlar. O halde yanlış giden ne? Neleri yanlış yapıyoruz? Bu soruları kendi kendine soran kaç kişiyiz. Bu şehirde yapılmayan, eksik yapılan ya da yapılması gündeme dahi gelmeyen neler var. KAPAM Derneği dışında bu konuları tartışan ya da tartıştıran bir sivil toplum kuruluşu var mı? Havaalanı uçağa binenlerin sorunu, yollar arabası olanları sorunu, şehir içi ulaşın otobüse binenlerin sorunu, hava kirli kenar mahallelerde oturanların sorunu, iki büyük hastaneye ulaşım çok zor hasta olanların sorunu, emniyet şeridi yok ambulans şoförlerinin ve emniyet mensuplarının sorunu, sular kirli, musluktan su içenlerin sorunu, ekmeklerin yeneceği yok tüketenlerin sorunu, organik ekmek diye fiyatı yüksek ekmek var alanların sorunu, şehir içi park yeri yok araba ile gezenlerin sorunu, hal kavşağı bitirilememiş o yolu kullananların sorunu, servis yolları patates tarlasına dönmüş, birileri kazı yapıp iki aydır kapatmamış oradan geçenlerin sorunu, şehrimizin değerlerine komşu iller sahip çıkıyor kültür müdürünün sorunu, nerden başlayıp nerde bittiği belli olmayan kuzey çevre yolu kimin sorunu o bilinmiyor, demiryolu diye bir şey var ama şehrimizde bilinmez, Kahramanmaraş çıkmaz sokak kimse ilgilenmez. Bu ve benzeri sorunlara bir bütün halinde sahip çıkmaz ‘’bugün ona, yarın bana’’ diyemezsek siyasiler bizim için neden uğraşsınlar ki!
Gaziantep’e gittiğimiz zaman oranın esnafı, işadamı vs. bizim Antep diye lafa başlar, Kayseri’ye giderseniz oranın insanı bizim Kayseri diye şehrine sahip çıkar. Bu şehirde yaşayanlar ne zaman Bizim Kahramanmaraş diye konuşmaya başlarsa işte o andan itibaren bu duraklama, fetret devri biter yarınlara daha umutla bakabiliriz.