Sevgili okuyucularım, AKP; iktidarı ilk yedi yılında devlet yapısını yeniden dizayn etmeye, geçmişten kalan devletle hesaplaşmaya uygun icraatlar yapmaya, askeri itibarsızlaştırmaya, devleti kavramını hafifleterek etkisini azaltmaya, bürokrasiyi kötülemeye bir engel olarak görmeye, yargıyı itibarsızlaştırmaya ve güvensiz intibaını vermeye, milliyetçiliği aşağılamaya, Türk Milletini farklı etnik yapıya dönüştürmeye çalıştı.
Toplumu sürekli çatıştırarak, iktidarını ayakta tutmaya çalıştı. Bazen 10 yıl öncesi hükümete, bazen 40 yıl öncesi iktidarın icraatı ile gündemi harman yerine döndürdü ve bu abuk sabuk ve neye hizmet ettiği net anlaşılmayan gündem ile halkın kafası ambale etti.
Operasyonlarla bir taraftan Ergenekon sürecini, diğer taraftan Balyoz sürecini işletirken, önce Kürt açılımı, sonra demokratikleşme, ileri demokrasi gibi içi boş laflar ettiler KÜRT SONUNU tanıyoruz la açılış yaptılar sonra çark edip, TERÖR SORUNU VARDIR, KÜRT SORUNU da nedir? Nerden çıktı? Dediler.
Habur açılımını yaptılar. Hâkimi, savcıyı çadıra soktular ve eşkıyanın ayağına giden mahkeme, bunları nasıl serbest bırakacaklarını, araya giren BDP’li vekiller aracılığı ile tespite ve hayata geçirmeye çalıştılar. Sonra hükümetin bu tutarsızlığını eşkıyanın kendisi de beğenmeyip tekrardan dönüp dağa gittiler. Sonra ne olduysa sürece ara verdiler, KCK operasyonları yapmaya başladılar.
BDP’li vekiller ve PKK’lıların kucaklaşmaları, bir anda her şeyi allak bullak etti, kucaklaşan vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması konuşuldu, halk şaşkın, hükümetin gelgitleri devam ediyor ve baş döndürücü bir ”u” dönüşleri gündemi takipte ve anlamlandırmada zorluyor beyinleri.
Türk Milleti tam aferin Hükümete diyeceği anda yine çark ediliyor bu kez hükümet bu kez kendi eliyle İmralı’daki eşkıya başına BDP’li elçiler yolluyor. Adeta tur düzenleniyor İmralı’ya ve görüşmeler antlaşma noktasına geliyor, antlaşma ilk meyvesini veriyor, 8 kamu görevlisi hükümetin yolladığı elçilere tutanakla teslim ediliyor, barış teranesi her yerden duyuluyor, Avrupa-İmralı-Kandil üçgeninde mektuplaşma süreci başlıyor, posta kuşu görevindeki BDP’li vekillerin açıklamaları, İYİ ŞEYLER OLACAK şeklindeki açıklamalar vs.
Bu arada sürecin arka planında da tavizler tüm hızıyla veriliyor, bölücülüğün temel taşları yerine konuyor. Önce 4+4+4 kapsamında imam hatiplerin orta kısmını açma karşılığında Kürtçe seçmeli dil düzenlenmesi yapılıyor, arkasından Kürtçe savunma hakkı veriliyor ki; PKK Kongresini Türkçe yapıyor, mahkemesini kuruyor savunmaları ve iddiaları Türkçe yapıyor, örgüt gazetesini çıkarır Türkçe çıkartıyor vs.. neyse, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için çıkartılmış Bütünleştirilmiş (pardon büyük) şehir yasası, Barzani-Erdoğan yakınlaşması, İmralı canisi ile görüşmeler ve tutanakların satır başlarından çıkartılmış süreç hakkındaki bilgilerden de bundan sonrası ile ilgili enteresan bilgiler alıyoruz.
Tutanaklar kapsamında da yerel yönetimlerin güçlendirildiği, idari ve mali özerkliğin verileceği, öz savunma güçleri ile kendi asayişlerinin sağlanacağına ilişkin ipuçları, ana dilde eğitimin altyapısının kurulacağı, kendi iç hukuklarının geliştirilmesi (aynı ülkede iki farklı hukuk işleyecek), terörist başı devlete karşı işlenmiş suçların affı kapsamında özgür kalacağının iması, kısacası ülkenin bir bölümünün değil bütünü içinde Kürtler ve Türklerin ayrı hukuklar içerisinde ve seçimlerle aldıkları coğrafyalarında her türlü kendi kendini idare etme sürecine doğru bölünmüşlüğe giderken, Türk Milleti bu olup bitenleri tam olarak okuyabilmiş değil, kafaları karışık, hükümete karşı hala iyi niyetliler ve iyimserler. Ama süreç alabildiğine ilerliyor Allah sonunu hayır ede.
Yazımı yaşanan bu hususu hicveden bir fıkra ile bitirmek istiyorum.
Adam seyahatten dönmüş, akşam yemekten sonra hanımına sormuş:
“Eeee ne var, ne yok bakalım!”Kadın boynunu bükmüş: “Ne olsun, otobüste adamın biri gözlerini dikti bakıyor...”
Adam merakla dinlemeye devam ederken bir yandan da söyleniyor: “Dur bakalım ne olacak?”
Kadın devam etmiş: “Apartmana girdim adam peşimde! Asansöre bindim, dairenin kapısını açtım adam peşimde...”
Adam söylenmeye devam ediyor: “Dur bakalım ne olacak?”
Kadın olanları anlatmaya devam ediyor: “Yatak odasına girdim, soyundum, makyajımı temizledim, boy aynasında kendime baktım, ışığı söndürdüm, hafif kırmızı loş, yatağa uzandım.”
Adam yine, “Dur bakalım ne olacak?” diye söylenince;
Kadın dayanamamış kocasına bağırmış: “Ulan sersem herif, olanlar oldu, daha ne bekliyorsun?”
Gerçekten de iyi niyetle hükümeti destekleyenler fıkradaki adam gibi “Dur bakalım ne olacak?” diye söyleniyor kendi kendilerine, ama şahsen ben olanlar oldu demiyorum ama galiba olacak diye düşünüyorum. Allaha emanet olun.