Beyler, bir sorum var  sizlere!
Saf  bir soru gibi gelebilir. Ama doğal ve berrak bir soru bu aslında.
Sizin, hepinizin pek bir akıllı laflarınızdan, sizi analiz eden uzmanların ciddi tahlillerinden başımızı kaldırsak bir dakikalığına. Ve bu basit soruya cevap arasak:
Neden bu kadar seviyorsunuz iktidarı?
Nedir bu iktidar hırsınız?
Neden başınız dik gitmek yerine, sonuna kadar yapışıp kalmak istiyorsunuz bu koltuğa?
Neden?..
Hüsnü Mübarek rolünü oynadı ve sonunda çekip gitti. Acıklı bir tiyatro. Sanki ufak bir sorunu çözüyordu. Taviz verirken bile burnundan kıl aldırmaz havalara girerdi. Mükemmel bir aktörlük yeteneği vardı.
Berbat bir dram. Bir adım sonrası trajedi,öylede oldu.
Bu saçları boyalı, bir dizi ilaçla ayakta tutulan, “dinç görünüşlü ihtiyar”ın içinde neler “cereyan ediyordu”? Ne heyecanlar gizli o güçlü çehrenin arkasında? Ne korkular? Ve ne kompleksler vardı bilinmez ama sonuç ortada.
Neydi bu halin be Hüsnü Bey? Değer miydi bu durumlara düşmeye? Ne uğruna yaptın bütün bunları, şimdi arkanda kaldı hepsi?
Sanki sen bilmiyor musun, artık iktidarının bitiş zilinin çaldığını? Tut ki bir-iki “sıkı manevra” yaptın. Ve işi biraz uzattın… Nereye kadar? Sen de görüyorsun ki, en fazla birkaç ay… Sonunda perde kapanıyor senin vakur suratının üzerine. Şimdi, birkaç gün sonra, birkaç ay sonra… Ama yıllar almayacak! 30 yıl daha sürmeyecekti ve sürme dide 30 yıl!
Neydi hırsın o kadar Hüsnü Bey? Haydi, halkı bırak, 30 yıl iktidarda kalmaktan sen kendin yorulmadın mı? Yoruldun elbette bak şimdi kendi halkın saf dışı bıraktı.83’lük liderini.
Tunus’ta Zeynel Abidin Bin Ali 1987’den 2011’e kadar oturdu o koltukta. Yaklaşık 24 yıl! İnsaf be Zeynel Bey! Neredeyse kazık çakacaktınız başkanlık sarayına ama”Arap baharı” esintisine kapılan ve ABD’nin güdümünde olan Müslüman kardeşler örgütü buna izin vermedi?
Ya Muammer Bey’e ne demeli? 1969’dan beri koltukta. 42 yıl! Kaldı  ve  “Arap baharı” onu da çarptı sonuç ortada. Kendi halkı tarafından  sokak ortasında feci şekilde  öldürüldü…
1990’dan bu yana liderlik eden Nursultan Nazarbayev, “Ne olursun, ölene kadar orada otur” diye kendisine yalvaran 5 milyon Kazakistan  vatandaşına  ne cevap vereceğini düşünüyormuş, duydunuz mu? Ne desin sizce? Koltuğu bırakırsa çok mu acı çeker? Canı mı sıkılır fena halde? Yoksa aç ve açıkta mı kalır?
Ya Silvio Berlusconi? Adam 75’ini sürüyor. Daha hâlâ ne yapıyor o kavga gürültünün arasında?  Derken üstelik İtalya’nın bir numaralı zengini. Oda uzaklaştı mecburen iktidar saltanatından.
Vladimir Putin  Rus yanın başa geçmesizinin üzerinden  10 yılı aşkın zaman geçti. Dmitriy Medvedev’le birlikte çift kişilik koltuğu rahat. Şimdi 2012’de yeniden başa gelip iki dönem kalsa, şu kadar yıl; Medvedev’i bir dönem daha Kremlin’de tutup sonra kendisi otursa koltuğa, bu kadar yıl… Çeyrek yüzyılı geçiyor nereden baksan hesaplar…
Ya Tayyip Erdoğan? “Entelektüellerin dilinden değil, milletin dilinden konuşarak” daha ne kadar bölecek hayatımızı sinirli demeçleriyle? “Halkın öğrenmesini istediği başkanlık rejimi” 2012’de mi başlayacak, yoksa 2014’te mi? İki dönem başkanlık yapsa, ne ediyor? 2002’den 2024’e kadar falan mı? İnsaf!..
Hüsnü Mübarek, Zeynel Abidin Bin Ali, Muammer Kaddafi, Silvio Berlusconi’nin iktidar saltanatları  sonlandırıldı. Geriye .Nursultan Nazarbayev, Vladimir Putin,  Beşşar Esad’ın koltuğu sallanıyor.Ülkesinde iç savaş var,iktidardan düştü düşecek. Mahmud Ahmedinejad, Recep Tayyip Erdoğan… Ve ötekiler  kaldı.

Gidenler gitti, kalanlara  bir sorum var:
Neden bu kadar seviyorsunuz iktidarı?
Nedir bu hırsınız?
Neden başınız dik gitmek yerine sonuna kadar yapışıp kalmak istiyorsunuz bu koltuğa?
Neden?..
George Washington üçüncü dönemi reddettiğinde takvimler daha 18. Yüzyıl’ı gösteriyordu. Enayi miydi acaba o? Ya da iktidarı sevmeyen biri olduğu iddia edilebilir miydi?
Charles De Gaulle “Fransa benden usandı, ben de Fransızlardan” deyip giderken aklını mı kaçırmıştı?
Seçim yenilgisini “İşte özgürlük budur, bunun uğrunda mücadele verdik” diyerek karşılayan Winston Churchill sarhoş muydu yoksa?
Ya da, mesela, Henry Kissinger’e bakın; adam koltuksuz, ama mutlu ve gururlu; 88 yaşında hâlâ dünyayı dolaşıp ona buna tavsiyeler veriyor, yazılar yazıyor, konferanslar veriyor… Peşindeki gazeteci ordusu da hiç de fena değil hani!..
Bu örnekler size göre değil mi? Sizin durumunuz “başka” mı? Nedir bu “özel durum”?
İktidarın büyüsü mü bu?
Büyüklük kompleksi mi?
“Sorumluluk duygusu” mu yoksa? Yani sizden başkası “beceremez” mi? Ya yıllardır çözemediğiniz sorunlar?
Neden ölümüne yapışıyorsunuz o koltuğa?
Neden?..
Değişim (hiç olmazsa “biçimsel değişim”) olmadığı zaman, halkın eninde sonunda “huylanacağını” öğrenemediniz mi? Lider değişiminin istikrarı sürdürmek ve darbelerden-devrimlerden kendinizi korumak için elzem olduğunu anlamadınız mı? Alternatifli olmanın, emanetçi atama oyunlarından bahsetmiyorum, gerçek alternatiften söz ediyorum  sizin güvenliğinizin yegâne garantisi olduğunu içinize sindiremediniz mi bir türlü?
Başarılıyken, başı dik inmek daha iyi değil mi o koltuktan?
İktidar ne kadar uzarsa, bu ihtimal o kadar azalmaz mı?
Ne dersiniz?... Saygılarımla…