Herhangi bir konuda olumlu-olumsuz bir eleştiri yaptığımızda ya da yazdığımızda aynı fikirde olmayan kişilerin hışmına uğruyoruz.

Neden eleştiriye açık değiliz, neden birbirimize tahammülümüz yok, saygımız yok, neden asabiyiz, neden doğruyu konuşarak bulamıyoruz?

Eleştiri almak veya yapmak kötü bir şey mi?

Eleştiri hakaret etmek mi?

Herkes aynı fikirde olmak zorunda mı?

Türkiye’de İnternet Kullanım ve Sosyal Medya İstatistiklerine göre nüfusun %63’ünü oluşturan 52 milyon aktif sosyal medya kullanıcısı var. Her kullanıcı sosyal medya hesabında kendine dair bir şeyler paylaşıyor, yakınlarını takip ederken, ülke ve dünya gündemini de takip ediyor.

Tabi sosyal medyaya dair konuşulacak çok şey var ama onlara girmeyeceğim.

Mesleğimiz gereği kamuoyunu objektif haberlerimizle bilgilendirmeye çalışırken, sosyal medya hesaplarımızdan da gündeme dair fikirlerimizi de paylaşıyoruz. Şehrimizin eksikliklerini, yapılması gerekenleri gündeme getiriyor, iktidarın politikalarını, muhalefetin izlediği yolu vs. her konuda paylaşımlar yapıyoruz.

Fikir beyan ederken, hele de siyasi konularda herkesi memnun etmek elbette mümkün değil. Sizin paylaşımınızı beğenmeyen kişiler resmen linç girişiminde bulunuyor.

İktidarı eleştirsen, Cumhurbaşkanımıza hakaret olarak algılanıyor. Bir milletvekilini, bir bakanlığı veya belediye başkanını eleştirsek bunu dahi Cumhurbaşkanımıza hakaret olarak algılıyorlar. “Siz nasıl gazetecisiniz? FETÖ’cüsünüz? Hainsiniz?” yorumları geliyor. Ne lakası var? Ayrıca Cumhurbaşkanı da eleştirilebilir. Netice de seçilenleri biz seçmiyor muyuz? Ne için seçiyoruz? İyi düşünün…

Muhalefeti eleştirsen, iktidar yalakası yandaş medya oluyorsunuz. “Nasıl gazetecisiniz? Satılmış, yalakalar…” yorumları alıyoruz.

Bir de birini eleştirdiğimizde yanlışları yazdığımızda muhatabı küplere biniyor, küsüyor, tepki gösteriyor. Aynı şahsa yaptığı hizmetten dolayı ya da güzel bir hareketinden dolayı takdir yazısı yazıyoruz, ancak o şahıs telefonla arayıp bir teşekkür etmeyi dahi bilmiyor. Elinize sağlık demiyor. Eleştirince ise kıyamet kopuyor.

Kısacası toplum olarak eleştiriye açık değiliz.

Bizler şehrimizin, ülkemizin gelişmesi için çaba sarf ediyoruz. Siyasileri, hizmet makamında olanları çalıştırmaya gayret ediyoruz. Cumhurbaşkanımıza, milletvekillerine, bakanlara ya da her hangi bir kişiye hakaret etmiyoruz, ettirmiyoruz da! İzlenen politikaları eleştiriyoruz. Kelimeleri seçerek, üslubumuza dikkat ederek yorum yapıyoruz. Kaldı ki susarak bir yere varamayız, hizmette alamayız.

Bu ülke hepimizin, sadece bir kesim bu ülkeyi sevmiyor. Hepimiz seviyoruz.

SİYASET DİN DEĞİL…

Bir siyasi partinin mensubu olabilirsiniz, bir lideri sonuna kadar destekliyor olabilirsiniz. Ancak siyaset din değil. Taraf tuttuğunuz kişi yanlış da yapsa haksızlık da yapsa savunuyorsunuz.  Yanlışın, haksızlığın yanında durmayı tercih ediyorsunuz.  Yanlışa yanlış demeksek, haksızlığa dur demezsek nerede kalıyor bizim insanlığımız? Hani haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandı!

Keşke gazetecileri eleştirdiğiniz kadar hizmet makamında oturanları da eleştirseniz. Araştırsanız, sorgulasanız, hesap sorsanız, vaatlerini takip etseniz, yanlış hareketlerinde “Dur bakalım” diyebilseniz.

Keşke konuları tartışırken insanlıktan çıkmadan, eğriyi doğruyu bulabilsek. Küfür içeren, hakaret içeren yorumlar yerine, öfkelenmeden fikirlerinizi yazsanız. Kalp kırarak değil, gönül kazanarak yaşamaya çalışsak…

Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, bize bu kadar acımasızca eleştiri yapanlar, o savundukları kişiler tarafından haksızlığa uğrayınca ilk aradıkları kişiler biz yani gazeteciler oluyor. Haklarını savunmamızı, gündeme getirmemizi istiyorlar. El insaf, el vicdan yani.

Eleştiri yaparken empati kuralım. Eleştirinin ne olduğunun bilincine varalım. Yıkıcı eleştiriler yerine yapıcı eleştiriler yapalım. Başkalarının fikrine saygı duyalım. İnşallah…