Eskilerin deyimi ile “ancak aç kalmayacak kadar kazanıyoruz…”

Bu cümle, Kahramanmaraş’taki 2011’de istatistiklere göre 233 bin 969 hane var.

Hane büyüklükleri 1-2-3-4-5 ve 5+ olarak değişiyor.

Yani kimi hanelerde 1 kişi yaşıyor, kimi hanelerde 5’ten fazla kişi yaşıyor.

Bizim bildiğimiz ve anladığımız şekilde, Kahramanmaraş’ta 233 bin 969 aile reisi var.

Kadın, erkek fark etmiyor.

Peki bu hanelerin aylık geliri ne kadardır, dersiniz?

Bilemiyoruz, ama şunu söylemek mümkün:

Bu ailelerin yüzde 1’i zengin (ultra) zengin midir, öyleyse 2 bin 334 ultra zengin ailemiz var demektir.

Öyle kabul edelim.

Yüzde 5’i zengin ise, 12 bin civarında da ultra zengin ailemiz var.

Yüzde 10’u da ‘eh işte’ dedirtecek cinsten ise, bunun toplamı da 23 bin 397 eder.

Geri kalanı da fakir sınıfındandır.

Memur, işçi, amele, işsiz, dul ve yetim…

**

Bir aile düşünün:

Baba, anne, bir kız ve bir erkek çocuk yani 4 kişilik bir aile.

Bu ailede sadece baba çalışıyor ise alacağı asgari ücret net 774 liradır (bunu da kaç kişi alıyor, ayrı bir hesap konusu).

Kirada oturmuyor, anadan-babadan kalan bir evi varsa nefes alır; kirada oturuyorsa ‘Allah yardımcısı olsun’.

Eğer bu ailenin reisi emekli ise, alacağı ücret o civardadır. Çocuğun okulu, evin masrafı falan da filan da…

Yani eskilerin deyimi ile “ancak aç kalmayacak kadar kazanıyoruz…”

**

Hayatın idame ettirilmesi, sadece hava almak ve su içmekten ibaret değildir.

Yiyecek bulmak gerekir.

Hayatı sosyalleştirmek için eylemler gerekir.

Kültürel, sportif faaliyetler gerekir.

Gezmek, tozmak gerekir.

Eh.. Böyle olunca da daha çok kazanmak gerekecek.

**

Neyse..

Ekonomik getirisi sınırlı aileler, ihtiyaçlarını karşılamak için akıl almaz çözüm yolları bulmak durumundadır.

Bir ihtiyacını gidermek için taksitli alışveriş yapması en mantıklısıdır.

Ama bunun için de taksitli alışveriş yapacak imkan lazım.

Kredi kartı lazım.

Senet imzalamak lazım.

Senet olacaksa, kefil lazım.

**

Son yıllarda Kahramanmaraş’ta da mantar gibi büyüyen bir sistem var:

“Kartsız, kefilsiz…”

Olmadı, “şu kadar ay taksit…”

Yetmedi “şimdi al, üç-beş ay sonra ödemeye başla…”

Hepsi de “kartsız, kefilsiz…”

Öyle ya, ne kadar da kolay:

Gidiyorsun ilgili satış yerlerine, istediğini alıyorsun, senedi imzalıyorsun, ürünü alıp götürüyorsun.

Sonra da ayın 1’i ile 30’u arasında istediğin bir vakitte taksitini ödüyorsun.

**

Buraya kadar çok normal işlemler.

Bir daha yazalım:

Bu “kartsız, kefilsiz…” sistemle çalışan mağazaya gidiyorsun.

Beğendiğin ürünü alıyorsun.

Taksitlendiriyorsun.

12, 18, 24 aya bölüyorsun.

Senedi imzalıyorsun.

Ürünü alıp götürüyorsun.

Her ayın belirlenen günleri arasında da taksitlerini ödüyorsun.

Bunda hiçbir şey yok.

Her şey anlaşılıyor.

**

Ya sonrası:

Başına gelen, pişmiş tavuğun başına gelmez olur.

Daha önce bir arkadaşımız anlatmıştı:

“Filan yerden taksitli bir ürün aldım. Taksitlerini ödedim, son taksit kalmıştı. Gecikince icraya verdiler. Ürün bedeli kadar da icraya para ödedim…”

İnanmamıştım.

Yakından tanıdığım bir arkadaşım da geçenlerde buna benzer bir olay yaşamış.

Mağazaya gitmiş.

Ürünü beğenmiş, almış.

Taksitlendirmiş, senedi imzalamış.

Bir taksit, iki taksit, üç taksit…

Yedi taksit, sekiz taksit, dokuz taksit…

Sonra ödeyememiş iki üç taksidi.

Mağaza sahibi senedi avukata vermiş, avukat ta icra takibine başlamış.

Alınan malın toplam değeri 600 TL civarında.

İcra yolu ile istenen de aynı.

Oysa paranın 450 TL’lisi ödenmiş.

**

Kartsız, kefilsiz…

Ya sonrası…

Artık gerisini de siz düşünün.

Eğer, “ancak aç kalmayacak kadar kazanıyoruz…” diyenlerdenseniz biraz akıllı davranmalısınız.

“Peki ne yapalım?” diyorsanız, onu da bir daha düşünün.