Kuşkusuz, toplumların tarihlerine önemli olaylar ve bu önemli olaylara imza atan isimler vardır.

Devlet adamlığında.

Sanatta.

Sporda.

Ekonomide.

İş dünyasında.

Her olayın ayrı bir önemi, olayı gerçekleştirenlerin de ayrı bir yeri vardır, o toplumların hayatında.

**

Bu ülkenin insanları, Anadolu’nun kapısını Türklere açıldığı Malazgirt Savaşı’nı unutmaz.

Bu ülkenin insanları, yine bu savaşı kazanan Büyük Selçuklu Devleti’nin ikinci hükümdarı Alparslan’ı unutmaz.

Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Gazi’yi unutmaz.

İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet’i unutmaz.

Mustafa Kemal Atatürk’ü unutmaz.

Adnan Menderes’i unutmaz.

Turgut Özal’ı unutmaz.

**

Bu ülkenin spor dünyası Koca Yusuf’u unutmaz.

Cemal Kamacı’yı unutmaz.

Ruhi Sarıalp’i unutmaz.

Naim Süleymanoğlu’nu unutmaz.

Süreyya Ayhan’ı unutmaz.

Hamza Yerlikaya’yı unutmaz.

**

Bu ülkenin ekonomi dünyasının, siyasetçilerinin, kültür ve sanat dünyasının kuşkusuz unutulmaz isimleri vardır.

Futbolda da öyledir.

Lefter’i, Metin Oktay’ı, Baba Hakkı’yı unutmak mümkün değil.

Tarih onları altın harflerle yazar.

Fatih Terim’i unutmaz.

Şenol Güneş’i unutmaz.

**

Bir de işin lokal kısmı (yani yerel kısmı) var.

Kahramanmaraşlıların tarihlerinde unutamayacağı çok önemli simalar var.

Unutulmayacaklar daha da olacaktır.

Çok yakın tarihten, çok uzak tarihe kadar bir çok isimler var kuşkusuz, Kahramanmaraş’ın da geçmişinde.

Necip Fazıl’ı..

Sütçü İmam’ı..

Aşık Mahsuni’yi..

Şifo Mehmet’i bu şehirde yaşayanlar unutmaz.

**

Konumuz futbol.

Kahramanmaraş’ın futbol tarihinde, benim bildiğim ve yaşadığım olaylar var.

İlki, Kahramanmaraşspor’un 1982-1983 sezonunda Profesyonel Lige yükselmesi.

İkincisi, yine Kahramanmaraşspor,’un 1987-1988 sezonunda en üst lig olan Birinci Lige çıkması.

Üçüncüsü de, bu sezon Kahramanmaraş Belediyespor’un adını Türkiye Üçüncü Ligi’ne yazdırması.

Üç olayda da üç isim var.

İlki Mehmet Babalık.

İkincisi Enver Ürekli.

Sonuncusu da Fethi Çokkeser.

İlk ikisi kente dışarıdan gelip bu başarıyı yaşattılar ve futbol taraftarının gönlünde ayrı bir yer edindiler.

**

Futbolumuzdaki son kahramanların teknik patronu Fethi Çokkeser.

Kahramanmaraş Belediyespor’un teknik sorumlusu.

Belediyespor’u, profesyonel lige taşıyan bir isim.

Daha önce aynı başarılı PTTSpor ile yaşayacaktı ama son anda direkten dönmüştü.

Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş misali, Çokkeser bu kez işi sıkı tuttu.

İyi transferler yaptırdı.

Takımını iyi yönetti.

Tabi belediye ve spor kulübünün yönetimleri de hiçbir desteği ve fedakarlığı esirgemediler.

Hal böyle olunca da başarı geldi.

**

Bünyamin’in, Aydın’ın, Mehmet Akif’in ve diğer futbolcuların haklarını yemeyelim.

Asıl kahramanlar onlar.

Final maçında üç gol birden adan Aydın İnanç’ın isminin de unutulması mümkün değil.

Bu günü yaşayanlar, yarınlarda şöyle anlatacaklar:

“Hani Urfa’da hattrick yapan vardı, neydi adı… Aydın, Aydın..”

Ama şu gerçek ki, Belediyespor başarısındaki olayın gerçek kahramanlarından, perde arkası kahramanlarından bir süre bahsedilip sonra unutulup giderler.

Yani gün geldiğinde kimse gecesini gündüzüne katan Sertaç Yalçıneli’den bahsetmez.

Kimse en az Yalçıneli kadar fedakarlık yapan Metin Yanar’dan bahsetmez.

Hatta şu anki kulüp başkanı Mustafa Semerci bile gün geldiğinde zor hatırlanır.

Ama Fethi Çokkeser’i tarih unutmaz.

**

Peki kimdir bu Fethi Çokkeser?

Öncelikle bizden biri, yani Maraşlı biri.

1960 yılında Kahramanmaraş’ta doğdu.

İlk ve orta okulu, memleketinde okudu.

Kahramanmaraş Endüstri Meslek Lisesi (Sanat Okulu) Metal Bölümü’nü bitirdi

1972’de, henüz 12 yaşındayken Kahramanmaraşspor alt yapısına girdi.

15 yaşında büyüklerde oynamaya başladı.

20 yaşına kadar amatör olarak Kırmızı-beyazlı takımın formasını giydi ve takım kaptanlığı da yaptı.

1982-1983’te terfi liginde de takımının formasını giydi.

1984’te Bitlisspor’a transfer oldu, 2 yıl bu takımda forma giydi.

1986’da önce Kahramanmaraşspor’a döndü, ardından Pazarcık Aksuspor’a kiralık gitti. O sezon Pazarcık takımı Üçüncü Lige çıktı.

1987’de Reyhanlıspor’da top koşturdu.

1989’da Elbistanspor’a gitti.

Ardından Türk futbolcularının kronik hastalığı haline gelen sakatlık nedeniyle henüz 29 yaşında iken de futbolu bıraktı.

**

Fethi Hoca, futboldan uzak kalmadı.

1990’dan itibaren antrenörlüğe başladı.

Önce PTTSpor’u (sonra adı Türk Telekomspor oldu, geçen yıl da kapandı), ardından da Sağlıkspor’u amatör liglerde şampiyonluğa taşıdı.

1992-1993’te Üçüncü Lig’de mücadele eden ve playof maçları sonunda İkinci Lige çıkan Kahramanmaraşspor’a yardımcı antrenörlük yaptı.

1994-1996 sezonlarında da Kahramanmaraşspor’da çalıştı.

1999’da Kahramanmaraşspor’dan ayrıldı.

2006’ya kadar amatör takımlarda çalıştı.

Telekomspor’u birinci kümede şampiyon yaptı; Kümbetspor’u ve Maraş Gençlik’i ikinci kümeden birinci kümeye çıkardı.

2006’dan sonra ise yurt dışı macerası yaşadı.

Fas’ın Tanger takımında teknik menajer olarak çalışan Çokkeser, yine Fas’ın Agadir takımında aynı görevde bulundu.

2007’de Kahramanmaraş’a döndü.

Bu arada Almanya’da futbol altyapı eğitimi gördü.

Geçen sezonun ortasında da Belediyespor’un başına getirildi.

**

Eleştirileri asla kabul etmeyen bir kişiliğe sahip olan Çokkeser, buna rağmen bir dönem yazdığı internet sitesinde ve katıldığı televizyon programlarında yönetimleri eleştirmekten de geri kalmadı.

Gerçi bu özellik sadece Fethi Ağabey’de değil, toplumumuzun genelinde var. Eleştirilmeyi kabul etmeyiz, ama eleştirmekten de geri kalmayız.

Ama şunu söylemek gerekir, Fethi Hoca için:

Asla art niyetli değil.

İçinde kin beslemez.

Kendi çizdiği bir yolu vardır.

**

Kahramanmaraş futboluna bir çok isimler kazandırmıştır.

Ali Seyyit’ler, Hilmi’ler, Eyyüp’ler…

**

Fethi Çokkeser, Belediyespor’u BAL’dan (bölgesel amatör lig, bir nevi amatör ile profesyonel arası bir lig) Üçüncü Lige taşımayı başardı.

Aslında Kahramanmaraş antrenörlüğünü kurtardı.

Sağda solda, tribün köşelerinde “car car” konuşmaktan üretime geçemeyen antrenörlere de çok iyi bir ders verdi.

İşi gücü sadece amatör takım yöneticilerini eleştirmek olan antrenörlere adeta ‘konuşmayın, işinize bakarsanız bunları yaparsınız’ dedi.

Dedi de, bunu anlayacak kapasitede kaç kişi var?

Orası tartışılır.

**

Özetle…

Bu memleket Mehmet Babalık’ı, Enver Ürekli’yi unutmadığı gibi, Fethi Çokkeser’i de unutmayacak.

Unutmamalı da.

Bu arada, Belediye Başkanımız Mustafa Poyraz’a bir önerimiz var:

Fethi Çokkeser’in ismini bir sokağa, caddeye verelim.

Bu değeri unutmayalım.

Tebrikler Fethi Hocam.

(Biliyorum, eleştiri konusunda yaptığım tespitten dolayı bana kızacaksın ama gerçek bu hocam! Yolun açık olsun.)

**

 

İşte size, Fethi Çokkeser’in 27 Haziran 2008’de edehaber.com adlı sitede yazdığı “Antrenörün de ahlâklısı makbuldür” başlıklı yazısı

Geçmişte pek çok idealist insanın hobi olarak uğraş verdiği ve Türkçe karşılığı ‘Çalıştırıcı’ olan antrenörlük, sporun ticari sektörü haline gelmesiyle birlikte meslek dalları arasında en önemli bir yer almıştır. 

Bu meslek onlara kariyer ve maddi kazanç sağlamaktadır. Günümüz antrenörleri sadece maddi kazanç etmekle kalmayıp toplum tarafından tanınmakta ve kabul görmektedir. 

Antrenör; çalıştığı kulüp tarafından başarı beklediği, şampiyonluklar istediği, omzuna büyük sorumluluklar yüklenen, futbolcunun (halk diliyle) hocası, eğitimcisi görevini üstlenir. 

Antrenör; futbol oyununda futbolcusuna antrenman yaptırma bilgi ve deneyimine sahip olan, maçlarda ise onlara teknik ve taktik açıdan sevk ve idare eden liderlik özelliğine sahip kişi olarak tanımlanabilinir. 

Tabi bu kıstasın bizim şehrimizde pek geçerliliği yoktur.

Yukarıda bahsettiğim antrenman biliminde antrenör, bilgisi ve becerisi ile tecrübesi ışığında şu 3 ana prensipte çalışma yapmalıdır: 

1. TEKNİK

2. TAKTİK

3. KONDÜSYON

Takımın çalışma prensiplerindeki yapılan çalışmalarda eğer başarı yok ise başarısızlıktaki çözüm yine 3 prensiplere bağlı olarak araştırılmalıdır. 

1. TESPİT                                                                     

2. TEŞHİS

3. TEDAVİ 

Antrenör aynı zamanda eğiticidir. Bu yüzden de bireysel ahlâk ve eğiticilik ahlâkına sahip olmalıdır. 

Liderlik, antrenörün kişilik özelliklerinin en önemlisidir. Liderler (iş ahlakı, iş disiplini ve cesur) olmalıdır. Çevresindeki insanları yönlendirirler, davranışlarıyla sporcuya ve kamuoyuna örnek olur. 

Ama zayıf karakter ve bilgi donanımı olmayıp elinde sadece diploması olduğundan ahbap-çavuş ilişkileri ile bir kulübe antrenör olan kişiler, hep takımlara (kulüplere) maddi hem manevi zararlar vermişlerdir. Başarının her şey olduğu günümüzde liderlik özellikleri ve bilgi donanımları az olan bu tip kişiler başarısızlıklarını örtme adına başkalarına mal etmişlerdir. (Hakeme, futbolcuya v.s.) çok sık kullandıkları bir yöntemdir.

Bu tip antrenörlerin kulüplere getirilmesinin sebebi; sporun içinden gelmeyen kendi egolarını tatmin etmek için kulübe hiç maddi ve manevi katkısı olmayıp sadece maçlarda olmadık yanlış hareketlerle kendini göstermeye çalışan kişilerdir. (Bu konuyu ileri tarihlerde yöneticiler konusunda uzunca işleyeceğim.)

Bu tip antrenörler aşağıda belirttiğim konularda kendilerini çok iyi eğitmişlerdir: 

1. Kendini koruması için futbolcu kadrosuna kendine yakın birçok oyuncu aldırır. 

2. Kulüpte her kişiyi yumuşak ilişkilerle idare etmeye çalışır.

3. Güçlü yöneticilerin her dediğini yapar. (Takım kurmalarına ve futbolcu transferine ‘evet’ der. (mukavelesi bitene kadar)

4. Taraftarlar ve amigoları sık sık ziyaret eder ve hediyeler alırlar.

Antrenörlerin kulüpte görevine devam edebilmek için her yola başvurmaları normal bir davranış olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Son zamanlarda bazı antrenörler takımı çalıştırmak dışında transfer aylarında da futbol simsarlarıyla birlikte hareket etmektedirler. 

Sporun içerisinden gelmeyen iyi niyetli yöneticilere, kendine yakın olan ve güvendiği eski futbolcuları değeri çok düşük olmasına rağmen maliyetini kulübe yüksek olarak gösterilen torpili futbolcuları transfer ettirerek kulüpleri resmen kazıklamışlar ve kulüp ile yöneticileri maddi ve manevi zarara uğratmışlardır. Ve bu futbolculardan büyük miktarda komisyon almışlardır. 

Takımda işbaşındaki yöneticilerin bu konuda çok dikkatli olması lazımdır. 

Her takımın kesinlikle futbolu bilen bir teknik menajere ihtiyacı vardır. Hem de çok zorunludurlar.

Antrenörlük ahlâkı ile bağdaşmayan bu olaylar hem kulüplere hem de spor ahlâkına zarar verir.

Futbol; milyonlarca insanın en zor şartlar altında statlara çekerek spor yapmaya özendiren, kötü alışkanlıklardan uzaklaştıran, spor ahlâkını ve kültürünü en iyi bir şekilde yayan spor dallarının en önemlisidir. 

Her spor dalında olduğu gibi; ülke sporuna katkıda bulunup dünya ülkeleri arasında üst sıralarda yer alabilmek için futbolcunun iyi bir eğitime ihtiyacı vardır. 

Bunun için; hem ahlâklı hem disiplinli hem de antrenman bilgisi ile iyi donanımlı antrenörlere ihtiyacımız vardır.”

**

Fethi Hoca’nın bu yazısının yorumunu sizlere bırakıyorum.