Şunu net söyleyeyim:

Ali Demirdöğen hoca ile bir samimiyetim yok.

O imam, bense cemaatim.

Denk gelirse ‘uydum imama’ deyip arkasında farz namaza dururum.

Görevinden dolayı ‘saygı duyarım’.

Yaptıklarından dolayı ‘takdir ederim’.

Kendisi ile hiçbir alıp veremediğim yoktur, olamaz da…

**

Şimdi soracaksınız, ‘Durup dururken bu da nereden çıktı?’ diye.

Sorunuz ki, cevap vereyim:

Dün, Ali hocamın daveti üzerine istişare için Saçaklızade Vakfı’nın Çarşıbaşı Camii yanındaki merkezindeydik.

Çok sayıda tecrübeli, genç, stajyer gazeteci oradaydı.

Yemeğin ardından Ali hocam sözü aldı:

Basına çok önem verdiğini, basının kendilerinin sesi olduğunu ifade etti.

Türkiye’nin ağabeyliğinden bahsetti.

Suriyelilerin dramını ve onlara yaptıkları yardımları anlattı.

**

Ali hocanın sözleri bittiğinde Lütfi Yıkan, “Abdulhamithan camii otoparkının markete çevrilmesini” sordu.

Ali Demirdöğen hoca, “Bu konu benim konum değil” diyerek kenara çekildi.

Sözü, toplantıda bulunan Ömer Faruk Şirikçi aldı.

Şirikçi, bildiğimiz kadarı ile hem Saçaklızade Vakfı’nın yöneticisi, mütevellisi hem de geçen yıllarda kurulan Abdulhamithan Camii Vakfı’nın başkanı.

Üstelik te Abdulhamithan Camii’nin imamlarından.

Bilirsiniz, Uncular Camii’nde yıllarca görev yaptı Şirikçi hoca.

Abdulhamithan ibadete açılınca, kadrosu ile birlikte Uncular’dan Abdulhamithan’a geçti.

Nasıl oldu, nasıl gerçekleşti bilemiyoruz.

Şirikçi hocanın bu geçişindeki kriter neydi, biz de bilmiyoruz kamuoyu da bilmiyor.

**

Şirikçi hoca son zamanlarda medyaya malzeme oldu.

Isparta’daki bir konferansı için yapılan billboard reklamlarında kendisi için kullanılan ‘başimam’ sıfatı toplumda sıkıntıya sebep oldu.

Huzursuzluklar yaşanıyor.

Şirikçi hocayı seven kadar, sevmeyenlerin de ortaya çıktığı görüldü.

Sessiz bir tepki var kamuoyunda.

Dillendirilemeyen, dillendirildiğinde dillendirene sıkıntı olacak tepkiler var aslında.

Ama biz konuşmayı değil, susmayı tercih eden bir toplumuz ya, onun için konuşması gerekenler susuyor.

**

Şirikçi hoca, “Biz ihale kanununa tabi değiliz” diyor.

Bu cümleyi iki-üç kez kullandı.

Evet, burayı anladık ve anlıyoruz da; “Abdulhamithan Camii Vakfı ihale kanununa tabi değil, ihaleyi istediği gibi yapar, istediğine verir… Kimse de karışamaz. Çünkü geri kalanı Allah ile kendileri arasındadır.”

Bizi ilgilendiren bölümü, otopark olarak planlanan bir yerin daha sonra market yerine çevrilmesidir.

Oraya otoparkı planlayanlar bu kadar akıllı değil miydi?

Hani bu camii için, hani bu camiinin müştemilatı için sürekli halktan para toplanıyordu.

Buranın market yeri olması uygun mudur?

Plan değişikliği yapılmış mıdır?

Proje değişikliği onaylanmış mıdır?

Bu konuda kim nasıl karar vermiştir?

Kısacası ‘ben yaptım oldu’ mu ortaya konulmaktadır?

**

Haaa.

Bu arada sıkça sorulan “Saçaklızade kimdir?” sorusuna da cevap vermek gerekir.

Rehber Ansiklopedi’sinde şu bilgi var, Saçaklızade ile ilgili:

“Saçaklızade Osmanlı alimlerinin ünlülerinden.

İsmi, Muhammed ibni Ebi Bekir Maraşi'dir.

Doğum tarihi bilinmemektedir.

1698 (H. 1145) senesinde Maraş'ta vefat etti.

İlk tahsilini, memleketi Maraş'ta bulunan âlimlerden yaptıktan sonra Tibyan Tefsiri müellifi, Muhammed Efendiden ve Darendeli Hamza Efendiden ders alıp, bir kısım ilimleri de onlardan öğrendi.

Daha sonra Şam'a gidip, Abdülgani Nablüsi'den hadis, tefsir, tasavvuf gibi yüksek ilimleri öğrendi ve icazet (diploma) aldı.

Böylece tahsilini tamamlayıp, Maraş'a döndü.

Memleketine döndükten sonra talebe yetiştirmek ve kitap yazmakla meşgul oldu.

Tefsir, kelam mantık, feraiz, meani ve münazara ilimlerine dair yazdığı kıymetli eserlerinden bir kısmı şunlardır: Risale fi ayat-il-Müteşabihat, Teshilül-Feraiz, Risale fi Tecdid-i iman, Risale fil Feteva, Camiul-Künuz, Risale fi imanı Valid-i Resulullah, Haşiye ala Şerh-i Dibace-i Tarikat-ı Muhammediyye, Haşiye ala Şerh-i Risalet-il-adab li-Taşköprüzade, Takrir-ül-Kavanin min-el-Mantık vel-Münazara.”

**

Saçaklızade Vakfı’nın çalışmaları ayrı, Abdulhamithan Camii Vakfı’nın çalışmaları ayrıdır.

Amaçları da farklıdır.

Birbirine karıştırmamak gerekir.

Bir de merakıma vesile olan gelişmeyi sormak istiyorum.

“Ne zaman bu iki vakıfla ilgili bir konu gündeme gelse, hemen istişare toplantısı düzenlenir; gazeteciler çağrılır. Başka zaman gazetecileri kimse hatırlamaz….”

Şunu da yazımın sonuna ekleyeyim:

“Ömer Faruk Şirikçi’nin baş imam olup olmadığı beni ilgilendirmez. Ben baş imamı da bilmem, uzman imamı da… İmam, imamdır… Uydum hazur olan imama, der arkasında namaza dururum…”