Son Arap baharını, on sekiz ay önce başlatan Suriye halkı, başarmayı bırakın, daha beter sonu belli olmayan karakışa yakalandı.

Ülkemize birçok yönden esen karakış rüzgârı, bu defa Suriye’den gelerek bizi de üşütmeye başladı.

Komşuda yangın var, biz ede sıçrar diyerek, olaylara müdahil olan Sayın Erdoğan ve Sayın Davut oğlu sıcak kestaneyi elerinde buldular. Bunca zamandır, ellerinden atamadıkları gibi yeriz yutarız zannettiler ama yutamadılar da. Dost ülkeye birde düşman oldular. Düşürülen uçağımız, öldürülen masum vatandaşımız ve kapatılan hava sahası, sınıra yığılan silahlı güçleri bizi savaşın eşiğine getirdi.

Bu meyanda komşu payından Kahramanmaraş’a da 13700 misafir düştü.

Tabiî ki yüz bini aşan sığınmacılardan bu kadar rakamın bir güney şehrine paylamanın esamisi mi bile okunmaz.

Nasılsa, bu insanlar geldi, tel örgü ile çevrili bin dönüm arazideki çadırlara yerleşti. Bu saat de, niye getirildi demenin, yanlışına doğrusuna bakmayacağız.

İşin başında dışişlerince yeteri kadar öngörü yapılamamıştır. Açılan kapıdan, girenlerin çok olması hesap hatası yapıldığını göstermiştir, hatta birkaç misli sığınmacı daha gelebileceği de söylenmektedir.

Ülkemiz insanlarının, kimi tok kimi aç, kim kurban kesiyor, kim kesemiyor demeden mültecilere alış veriş yapsınlar diye parada verilmiştir. Bir çırpıda 10 milyon yani eski para ile on trilyon lira ediyor. Bu sadece harçlık, üç milyar dolarlık Suriye ihracatını durması diğer masrafları hesapladığımızda,  ekonomik yangın, bizi de iyice içine çekmiş durumda.

Gelelim payımıza; Kahraman maş’taki aileyi dört veya beşer kişi ile hesap edildiğinde çadır sayısı yaklaşık iki bin beş yüzden az olmasa gerek.

Kim bu Suriyeliler dersek, Çoğunluğu Arap, Araplara sayı olarak yakın Kürtler, az olan ise Türkmenlerdir. Günlük yemek iaşeleri yemek fabrikalarından temin edilmekte, ayrıca bilumum diğer tüm ihtiyaçları yani bir evde olması gereken iğneden ipliğe ne varsa, Kızılay tarafından karşılanmaktadır.

Bazı Suriyeliler yemek konusunda isyankâr davranmışlardır. Türklerin çok zengin her gün kebap ve lahmacun yediklerini sanarak,  Günlük kebap veya lahmacun talepleri olmuş ama reddedilmişlerdir. Gerekce olarak varoşlarda yaşayan Türklerin kendilerinden daha beter durumda olduğu anlatılarak ikna edilmişlerdir.

Bu arada Suriyelilerin yemek alışkanlığı olarak baklagilleri tercih ettikleri,  bayan misafirlerimizin kapalı olduklarını da ilave edebiliriz.

Çadırkentdeki iletişim, Arapca ve Kürtçe bilen maaşlı elli altmış civarındaki Şanlıurfa ve çevresinden getirilen tercümanlar vasıtası ile sağlanmaktadır.

Bazı Suriyelilerin çadır dışına çıkarak düşük ücretle çalıştırıldıkları söylenmektedir.  Sigortasız çalışmaları işverenlerimizin işine gelmektedir. Yerli işçilerin bu gidişattan pek memnun olmadıkları da gözlenmiştir. Suriyelilerin işleri kavrayıp çevreye de uyum sağladıklarında iltica etme ihtimaline binaen, işsiz kalma korkusuna kapılmışlardır.

Çadır kent de küçük çapta hırsızlıklar ve kavğa dövüş de yapılmaktadır. Kalabalığın içine karışmış yabancı unsurlar, Türklerin hassas oldukları PKK ve bayrak indirme tahrikler de yapmakta ise de,  güvenlik güçlerimizin aldığı önlemler sayesinde hemen gönderilmektedir.

Madem misafirimiz, o halde kış şartlarına, odun kömür ve giysi çaresine bakılmalı kurban eti paylarından da herkes payına düşeni yapmalı, diye düşünüyorum.

Acaba diyorum, Allah göstermesin de, bizim başımıza her hangi bir iş gelse koşularımız da bizim üç beş bin insanımızı da bakar besler mi diye merak ediyorum.

Temennimiz o ki, mübarek kurban bayramı vasıtası ile ateşkes ilan edilirde komşuda binlerce daha kardeşkanı dökülmesine son verilir.