Ne yaparsanız yapın, vicdanınız rahat olmazsa asla huzuru bulamazsınız. Yaptığınız işten, başarıdan, elde ettiğiniz servetten asla mutlu olmazsınız. Vicdanınız susmuyorsa, birilerinin emeğini, hakkını çalmışsınızdır. İçinizdeki mahkeme sizi hep haksız buluyor ve mutsuzluğa mahkûm ediyordur.
İnsanın kendi ile hesaplaşması, vicdanını tartması da ayrı bir erdemdir.
Eğer zaten vicdanınızın sesini duymayı da bıraktıysanız, gözünüzü hırs bürümüştür, her işte kendiniz haklı çıkaracak bir bahaneniz olur. Bu da içinizdeki şeytanın sesidir.
Allah kimseyi vicdansız etmesin.
Birde; tecellisi hiç şaşmayan, hiç yanılmayan İLAHİ ADALET vardır. İşte bundan kimse kaçamaz. Bunu da hiç kimse unutmasın.
Eğer sorumluluk aldıysanız, vebalini de düşünmeniz gerekiyor.
En büyük sorumluluk sahibi olanlardan biri ise seçilmişlerdir. Milletvekillerinin, belediye başkanlarının, muhtarların, STK başkanlarının vs. bütün seçilmişlerin. Çünkü belirli bir kitleye vaatlerde bulunup, güvenoyunu alıyorsunuz.
Vicdan, ilahi adalet derken gelelim asıl konumuza.
Bundan önceki “Belediye Personeli Başkanın Eşinin Hizmetkârı mı?” başlıklı köşe yazımda, bir ilçe belediye başkanı hakkında iddiaları gündeme getirmiştim. İsim vermesekte laf sahibini bulur hesabi, yazı yayına girdikten yaklaşık 1 saat sonra beni aradı. Bakmadım. Korktuğumdan mı, yalan yazdığımdan mı? Asla. Vicdanım rahat, yanlış yalan bir şey yazmadım.
Geçtiğimiz dönemlerde yaptığı başarılı hizmetleri de yazmış, haber yapmıştım. İyi olanı takdir etmek gerek. Yanlışta varsa dur demek. Halkın gözü, kulağı, sesiysek, onların düşüncelerini beklentilerini de aktarmak zorundayız.
Peki, neden telefona bakmadım?
Çünkü bu yazımda yazdığım ve daha yazmadığım çok önemli iddialarla (gazetemizde yayınlanacak) ilgili Sayın Başkanla konuşmak istedim. Doğru olanı bu olduğu için. Defalarca aradım. Telefona bakmadı ve dikkate alıp hayır mı şer mi diye bir kez olsun dönmedi.
Ben iddiaları yazınca 1 saat sonra aradı. O zaman da ben bakmadım işte.
Benim vicdanım rahat sayın başkan! Peki ya sizin ki rahat mı?