Hüseyin Cisri bu noktada şunları yazar;
Bu halde daima üstün olanın basit olanı ortadan kaldırabilmesi bakâ mücadelesi kanunu ile olur. Bundan başka bir kaç kanunun daha bulunduğunu iddia ederek bu gelişme ile nevilerin değişip birbirine geçmesini ve basit olanın üstün olan vasıtasıyla yok olmasını dört kanunun toplamına bırakınız:
Bu dört kanun şunlardır;
1. Verâset kanunudur ki, sonra gelenin, öncekinin sıfatlarına vâris olmasından ibarettir.
2. Farklılık kanunudur ki, sonra gelenlerin her birinin, aslındaki vasıflara vâris olmasıyla beraber diğer vasıflarca ondan farklı olmasının zorunlu bulunmasıdır.
3. Bakâ mücadelesi kanunu olup, bu kanun gereğince neviler, yaşama sebeblerine birbi-rinden önce kavuşmak hususunda mücâdele ederler. Bunlara soğuk ve sıcak gibi gibi dış sebepler musallat olur da kuvvetli olanın yenmesiyle veya dış sebeblere dayana-mamakla zayıf olan ölür ve dayanıklı olan kuvvetliler kalır.
4. Tabiatın seçmesi. Yani kuvvetli ve uygun bulunanların kalması ve zayıf ve uygunsuz olanların yok olması şeklinde tabiatın, mevcut nevileri seçmesidir.
Ey maddeciler!
Bu kanunların varlığına dayanarak değişip gelişmeyi anlatmak için dersiniz ki: İlk mevcut olan canlı protoplazmadır ki, âlemin asıl maddesinin atomlarının titreşmesi sebebiyle bazı unsurların birleşmesinden meydana gelmiş ve çoğalmaya başlamıştır. Artık bunun meydana getirdiği neviler kendi sıfatlarını veraset yoluyla alıp, diğer sıfatlarca da ondan farklı oluyor. Bu verâset kanunu da asıllarla onların meydana getirdikleri neviler arasında hükmünü yürü-tüp, böylece hayvanlarla bitkilerin en basit derecesine ulaştırılıyor. Durum bu şekilde devam ettikçe sonraki nevilerin, asılların sıfatlarına vâris olmasından ve diğer sıfatlarda onlardan farklı bulunmasından devir ve zamanların tekerrürü ve verâset yoluyla geçen farklılıkların çoğalması sayesinde neviler meydana gelmeye ve kimisi diğerlerinden çıkmaya başlamış, bakâ mücadelesi kanunundan da kuvvetlinin kalıp zayıfın ölmesi ortaya çıkmıştır ki, tabiatın seçmesi bunun sonuçlarındandır.
Şu halde asılları bir iken bu kanunlar sayesinde sonsuz neviler, gördüğümüz mükemmellik derecelerini bulmuşlardır.
İnsanı da maymuna benzer ve şekil ve bazı hareketleri bakımından ona yakın görmeniz sebe-biyle diyorsunuz ki: Bunların ikisi de mümkündür ki, bir asıldan türeyip de yukardaki kanun-lar gereğince insan gelişerek şimdiki derecesine ulaşmış bulunsun.
Mezhebçe karşınızda bulununlardan bazılarını görüyorum ki, yeterli sonuçlar doğurmayan ve fakat usanç getiren açıklamalarla sizin dayandığınız delilleri çürütmeye çalışıyorlar. Siz de tilki gibi her tarafa saparak hileler hazırlayıp deliller toplayarak münâzara ateşini tutuşturup alevlendirmeye başlıyorsunuz. Binâenaleyh aranızda münâzara uzayıp gidiyor ve boş yere kağıtlar karalanarak bir takım kitab ve broşürler yazılıyor. Ben şimdi şu hasımlarınızın tuttuğu yolu tutmayacağım. Hatta önceden söylediğim gibi kabul etmekte olduğunuz gelişme ve de-ğişmeye dair sizce güvenilir sayılan delillerin zannî ve her yönden eksik olduğunu ve dîni delillerin zahirî manâlarına aykırı olmadığını açıklayacağım ki, onların bizi delilleri te’vil etmeye sürükleyemeyeceğini kabul etmek zorunda kalasınız.
Çünkü kesin delillerden başka bizi delillerin te’viline sürükleyecek bir şey olmayacağını size etraflıca anlattı mütefekkirlerimiz. Hem şurasını da bilir ve kabul edersiniz değil mi ki, her-hangi bir delile –uzak bir ihtimal de rastlasa- o delile dayanmak makbul olmaz. Bu hüküm bütün akıllı kimselerce kabul edilip sâbit olduğuna göre sanmayız ki, sizce inkarı hoş karşı-lansın.
***
Not: Yazı serimizin maksadı diğer yazımızda.