Parça fikir serkeşliğinden kurtulamıyoruz. Çünkü Batı’nın ağır işgali altındayız. Bu işgal şüp-hesiz bilgi işgalidir. Parça fikrin menfi tezahürü olarak bir sahada ihtisaslaşdığını sanan güya mütehassıs kafa, kendi tabirleri olan “uzmanlık alanı” dışındaki her sahada avam derecesinde cahildir. Bu cehaletin umumi sebebi hayat ve hadiseler karşısında kendi sahasına hapsolmak-tan kaynaklanmaktadır.

Fildişi kulesinden bütün fikrin şuuruna eren mütefekkir kafalar ise, en ufak bir izahında bile tasnifi yapılan temel telakkilerden bağımsız konuşamaz. Bu temel telakkiler; Hayat telakkisi, varlık telakkisi ve insan telakkisidir.

Yaklaşık bir asırdır Batı’nın bilgi ağında kıvranan zihinler ne hayat telakkisini anlar, ne var-lık telakkisini, ne de insan telakkisini. Batı’ya göre herşey “gelişme” ve “evrim” vetiresinden günümüze ulaşmıştır.

Bu yazımızda Batı’nın “gelişme” hezayanlarının lif lif çürütüldüğüne şahit olacaksınız..

***

Materyalist Batı’ya sesleniyorum;

Artık sırası gelmişken insan, hayat, varlık telakkinizi oluşturan “gelişme” ve “çoğalma” hak-kında kitaplarınızda kaydetmiş olduğunuz delil ve açıklamaların hepsinin zannî şeyler kabi-linden olduğunu anlatmaya giriyorum ki, bunların dini delillerden birini te’vil etmeye bizi zorlayacak kuvvette olmadıkları açıkça anlaşılsın. Şimdilik size şurasını anlatmak istiyorum ki zan ve tahmin sınırını geçemiyorsunuz.

Şüphesiz ki, hayvan cinslerinin ve hatta insanların da bir tek asıldan gelişip değişme ile mey-dana geldiğine delil olarak başlıca iki şeye dayanıyorsunuz.

Önce hayvanların bazısında gelişmemiş uzuvlar yani bazı cinslerde bulunan uzuv belirtileri, meselâ; Henüz meydana gelmeye başladıkları görülmüş bir takım eksik ayaklar gözünüze çarpınca hüküm verdiniz ki, yaratma usulüne göre her nevi, ayrı ve müstakil olarak yaratılmış olsaydı bu eserlerin faydasız olması gerekirdi. Zira yaratma usülü gerektiriyor ki, her neviden yalnız lüzumlu ve faydalı olan uzuvlar bulunmalı. Ne daha az olmalı, ne de fazla. Bu eksin uzuvların ise bu durumda bir faydası olmadığı için anlaşılıyor ki, bunlar eski bir nevin gerekli uzuvlarının kalıntılarıdır. O nevin bu uzuvlara ihtiyacının ortadan kalkmasını gerektirecek değişikliklere karşılaşması sebebiyle kaybolmaya başlamışlarda bu kadarcığı kalabilmiş. Ya-hut bu görülen nevi, aslında uzuvlardan mahrum imiş de sonradan belirtileri görülen uzuvlara muhtaç başka bir nev’e dönme kabiliyetini gerektiren değişiklikler kendisine uğradığı için o diğer nevin (cinsin) gerekli uzuvları görülmeye başlamıştır.

Kısacası, bu belirtileri ya eski olup da yok olmaya yüz tutmuş uzuvların kalıntılarıdır. Yahut zamanla gelişecek gerekli uzuvların başlangıçlarıdır. Bu ihtimallerin ikisine göre de cinslerin değişmelerinin doğruluğu ve bir nevin diğer nev’e geçip değiştiği sabit oluyor.

İşte bu durum gelişip yükselmeye delâlet eder. Yoksa bu belirtiler ne olacak?

Sonra jeolojik keşiflerde gördünüz ki, yerin tabakalarında en eski bulunan, gerek hayvanların ve gerek bitkilerin en basitleridir. Sonra derece derece yüksek olanları görülüyor. En çok geli-şen cinsler ise zamanımıza yakın oldukları gibi yerin yalnız üst tabakalarında bulunuyorlar. Binâenaleyh dediniz ki: Eğer yaratma usulü doğru olsaydı jeolojinin yeni ve eski zamanların-da her cins hayvan gerek basit gerekse gelişik bulunmalı ve yerin her tabakasından görülme-liydi. Ama anlamadınız ki hakikat böyle değildir.

DEVAM EDECEK