Peygamberimiz,  “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” derken,  toplumsal barış ve huzurun sağlanması için yardımlaşmanın son derece önemli olduğuna değinmiş, insanın, dini ve vicdani görevi olan yardımlaşmaya bu güzel sözüyle dikkat çekmiştir.

Peki, akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin git gide zayıfladığı günümüzde Peygamber Efendimizin bu sözüne ne kadar uyuyoruz? Aç yatan akrabamızdan, komşumuzdan haberimiz var mı? Ne kadar duyarlıyız?

Aslına bakarsak, vicdani duygularımız körelmeye yüz tutmuş, kimsenin kimseden haberi yok. Öyle bir hale geldik ki; bir birimizle dertleşmeyi, hem hal olmayı çoktan unutmuş gibiyiz.

Gençlik Spor Bakanlığı’nın tüm illerde yürüttüğü “Gençlerin İyilik Ağacı” adlı çok güzel bir projesi var.  Amaç, topluma duyarlı bir gençlik yetiştirmek.

Geçtiğimiz günlerde Kahramanmaraş Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü Şube Müdürü Sayın Mehmet Karatutlu ile bu proje hakkında konuşuyorduk. Gençlik merkezine üye gençlerin iyilik yaptıkça mutlu olduklarını anlatırken, kendisinin de mutluluğu gözlerinden okunuyordu.

Sohbetimiz sırasında, fakir bir ailenin evinin yandığını tekrar o aileye bir ev yapma çabası içerisinde olduklarını, hayırsever iş adamlarından yardım topladıklarını anlattı.

Daha sonra, merkezde bir mahallede bir yaşlı çiftin içler acısı durumuna değindi. Yaşlı karı kocanın çökmek üzere bir barakada yaşadıklarını, komşuları bir kap yemek verirlerse karınlarının doyduğunu ve yaşlı kadının yatalak hasta olduğunu bakıma muhtaç olduklarını vs. anlattı.

Peki, bütün bunlar yaşanırken benim devletimin yardım eli neden o insanlara ulaşmadı.

Mahalle muhtarları ne işe yarar?

Mahallesindeki böyle yardıma muhtaç insanları tespit edip, yapılması gerekenleri neden yapmıyorlar? (Yapanları tenzih ediyorum)

Belediyenin yaşlı bakım hizmetleri var. Bakıma muhtaç insanların ev temizliğine kadar sağlıyorlar.

Diğer yandan, Halk Sağlığı Müdürlüğü, bu tür hastaları evinden alarak, heyet raporunu alıp, maaşına kadar bağlatıyor.

Gerekirse evinde sağlık hizmeti bile veriyor.

Belki o mahallenin muhtarı, seçim zamanı o iki yaşlıyı aracı ile evinden alıp, kendine oy kullanması için sandık başına götürmüştür.

Vicdanın rahat mı muhtar?

Yardım gerek devlet eliyle olsun, gerekse de siviller tarafından yapılsın, gerçek ihtiyaç sahiplerine yapılmalı. İnsanların iyilik duyguları suiistimal edilerek vicdanları köreltilmemeli.

Yerinde yapılmayan yardımlar insanımızı tembelleştirdi. Milli ve manevi duygularını köreltti. Nemelazımcı bir toplum olduk. Nerede bedava bir şey var, koşar olduk. Bu memlekette asgari ücretle çalıştırılacak eleman bulunamaz oldu. İş beğenmiyor kimse. Ben çalışmasam da devletten o parayı alıyorum zaten der hale geldi.

Yazık ki; Bu ülkede zenginler yıllarca yeşilkart sahibi olarak sağlık hizmetlerinden faydalandı.

Elbette devlet vatandaşını koruyup kollamalı. Muhtaçlara yardım etmeli ancak gerçek muhtaçlara etmeli. Yardımlar torpille dağıtılmamalı.

Ve insanımıza, bedavacılığa değil de, istihdam oluşturan yatırımlarla alın teriyle hayatını kazanmayı sağlamalı. Balık yemeyi değil, balık tutmayı öğretmeli.  

Gelelim millete hizmet için seçilmiş milletvekillerimize ve seçenlere.  

Bu dönem CHP milletvekili hariç, diğer milletvekillerimiz her fırsatta memleketlerine gelerek seçmeni ile buluşuyorlar.

Vatandaşın bir türlü anlatamadığı dertlerini dinlemeye çalışıyorlar.

Anlatamadıkları diyorum, çünkü vatandaş milletvekillerinin arkasından demediğini bırakmıyor.

Ancak milletvekilleri kendilerine “Bir derdiniz, sıkıntınız, isteğiniz var mı” diye sorduklarında ise; “Allah sizden razı olsun, her şey çok iyi, her şey yolunda” diye cevap veriyorlar.

Bu nasıl bir çelişki, aklım ermiyor. Aslı ile vekili bir araya gelince sorun yok, ayrı iken sorun çok. E kardeşim, arkasından atıp tutuyorsun, karşına geldiğinde neden 180 derece dönüyorsun? Eline fırsat geçmişken, döksene içindekileri. 

İnsan samimi olmalı, kalp ile dil aynı şeyleri söylemeli.

Samimiyet deyince, milletvekili Sayın Yıldırım Ramazanoğlu’nun bu konuda hakkını yememek gerek diye düşünüyorum.

Milletvekili adaylıkları açıklandığında, ithal adaylar dedik. Memleketi bilmezler dedik. Ramazanoğlu çok dil biliyormuş, kardeşim biz tercüman mı arıyoruz dedik.

Fakat yanılmışız, önyargılı davranmışız. 

Gördüm ki; Sayın Ramazanoğlu, çok samimi candan bir insan, her şeyden önce insanları seviyor, memleketini seviyor ve insana hizmete âşık.

Sorun ne olursa olsun, bire bir ilgileniyor.

Memleketim için ne yaparımın gayretinde. Sorunu olan bana torpil kullanmasın, direk kendisi arasın diyecek kadar, özverili ve açık yürekli, vatandaşıyla iç içe bir milletvekili.

Donanımından bahsetmek istemiyorum, zaten o yönünü herkes biliyor.

Öncelik insan olmak, insanı anlamak değil mi?

Şahsım ve şahsım gibi düşünenler adına kendisine teşekkür ediyor ve Allah yardımcısı olsun diyorum.

Esen kalın.

NOT: Bütün ilçeleri gezdiğim ve haber peşinde koştuğum için köşemde sık yazamıyorum. Yerel seçimler için yaptığım araştırmalar ve yorumları siz değerli okuyucularımızla bundan sonraki yazılarımda paylaşacağım.