Büyüklerini deseydim, itiraz edecektiniz, ‘hadi be, sen kim büyük dağları yaratmak kim?’ deyip iki adım sonrasında beni defe koyup öttürecektiniz. Yemezler canım!

Son günlerde ulusal ve yerel medyayı takip ediyorum özellikle, safları sık tutalım çizgisinden, safları kekleyelim kıvamına gelişlerden ücret alınmıyormuş, bilginiz olsun istedim!

Öyle durdum, izliyorum. Kimi izliyorum, dimi dikizliyorum, ben de bilemiyorum. Seçimler bitti, tartışmalar, kavgalar, söylemler, vaadler bitti, sözün tükendiği yerde, 1 Kasım’da herkes alacağını aldı, alamayanlar umudu bir başka bahara erteledi derken, hava karardı erken…

Esra diye bir kızımız var, güzel yazıyor Allah için. Tutmuş birilerine atıfta bulunarak, ‘küçük dağları sen mi yarattın?’ sorusunu sormuş.

İnsanoğlu işte, hazineyi buldu mu cebine daha büyük paraları deniyor, daha büyük yalanları deniyor diline, daha büyük körlükleri geçiriyor gözüne ve bulduğumuzda kursağın afilisini, başkasının hakkını daha büyük yutkunuyoruz.

*

Gazeteler, gazeteciler, basın ilan akurumu derken, günlerimiz hay huyla geçiyor. Eh artık seçim de bitti, kim kiminle uğraşacak, kim kimlerle dalaşacak, kim kimlerin dedikodusunu yapacak, kim kimlerin kuyusunu kazacak, bekliyoruz! Yapacak iş de kalmayınca, bakıyorum herkes bıraktık, vaz geçtik  küçükten, büyük dağları ben yarattım havasında.

Alttan alan, küçükle idare eden yok!

Herkes daha büyük olsun ama benim olsun iştiyakında… (Hevesinde)

Birileri senelerdir sürdürdüğü işi bırakacak, iki günlük gazete yetmiyor dediler, üçüncüsü çıkmışken, bir dördüncü günlük gazeteden söz edilirken, bize de saf saf seyredip, gelene hoş geldin, gidene de güle güle demek düşerken, ‘hayırlı olsun’ demekten de kendimizi alamıyoruz.

İlanlar, reklamlar… Haksızlık küçük ama mide bulandırmaya başladıysa orada, sus köpeği olmamayı öğrendik bu sıralar. Birileri havaya üç el palavra sıkar, sen de hafif sıyrıklarla inanırsın ya, benimki o hesap. Herkesin gözü birbirinin aldığında…

Telefon açıyor, ‘ne kadar aldın?’

Sana ne! Kendi yolunmamış kaz, yolunmamış ördek bırakmamışken, gözü senin-benim gazetenin ilanlarında, reklamlarında… Ama sorsan, küçük dağlar ondan sorulacak!

*

Bizde, kelle ağırlığına göre kâr hesabı yapılmaz ama yapılıyor. Bak, senden önce sıkanlara, ablalara, abilere, hepsinin onuru saman alevi gibi, hepsi haritada kayıp haysiyet parçası.

Ve bu camianın, bu sektörün, bu âlemin genetiğinde tetikçilik yok.

Yok da, bu büyük dağları sen yaratacak kadar güdük iken, cüce iken, kısır ve hödük iken iki de bir ‘bu dağlar benden sorulur!’ demeyi bırak be ede!

Bırak gözünü seveyim!