Yazsam, yine kızacaklar, yine köpürecekler, yine küplere binecekler, yine 'gene başladı' diyecekler, arkamdan bin bir dedikodu yapacaklar. Belki de ilanlarımı, reklamlarımı kesmeyi dahi düşünecekler. Olsun, ben bildiğim doğruları yazayım, Allah büyük!

Aslında bu sorunun cevabını sizler de biliyorsunuz. Siyasetçisi de, sivil toplum kuruluşları da, vatandaşlar da, bürokratlar da bal gibi biliyorlar da, onlar da dümen suyuna gittiklerinden, günü kurtarmak için ne atraksiyonlar gerekiyorsa, maşallah kusursuz icra ediyorlar.

Bu geçmişte de böyleydi, bugün de böyle olduğuna inanan, bunun sadece bize has (Maraş'a yani) bir alışkanlık, bir sindirme hareketi olduğuna kanaat getirmiş biri olarak, siyasiler genelde kendilerine biat edecek bürokrat isterler, ararlar.

Bu tip insanları daha çok severler. Karşılıklı iltifatlar, 'bir emrin var mı sayın başkanım!' yalakalıkları, bürokratlarımızı gerçek kimliğinden soyutlayıp, siyasetin emir eri konumuna taşıdığından, bürokrasinin de bir kıymeti harbiyesi kalmadı günümüzde.

*

Geçmiş dönemlerde olduğu gibi, bugün de siyasiler kendilerine biat edecek daire müdürü ararlar, isterler. Geçmişte olduğu gibi bugün de likayata bakılmaksızın, iş yapmış yapamamış telefon açıldığında dahi ahizenin öbür tarafında esas duruşa geçmiş bürokrat en iyi bürokrattır onların gözünde.

İş bilmesi önemli değil.

El etek öpsün, 'emirlerinizi beklerim sayın başkanım' desin, karşılarında el pençe divan dursun, bir sorun getirmesin, söylediği yalan ve yanlış olsa dahi fikir beyan etmesin, karşı çıkmasın, itiraz etmesin, ricaları kanun hükmünde kararname olarak algılansın, sadece kendilerinin sözü dinlensin, başka meziyetlere, hususlara gerek yok.

Bir de, 'uzayan dal bizden olsun' zihniyeti egemen. O yetiyor zaten. 'Benim partimin adamı, benim mahallelim, benim köylüm, benim arkadaşım, benim dostum' bencilliği ve zihniyeti hâkim olduğu sürece, Maraş'ın bir adım attığını inşallah Rabbim bana gösterir.

Ömrüm vefa ederse tabi.

Yoksa gözlerim açık gideceğim öbür tarafa!